John Reed,
Ekim 1918
Bu metin ilk
kez, 1918 Ekiminde, editörlüğünü Max Eastman’ın yaptığı ve ABD’de Bolşevizme
destek sağlama çabalarına öncülük eden The Liberator (Kurtarıcı) adlı radikal bir aylık dergide yayınlandı.
Makale, sovyetlerin ve fabrika komiteleri gibi diğer işçi
demokrasisi organlarının, Ekim Devriminden önce ve sonra oynadıkları rolün canlı bir tanıklığını sunmaktadır. Ekim Devrimi hakkındaki ünlü çalışması Dünyayı Sarsan On Gün ile tanınan John Reed, ABD’ye döndükten sonra Komünist İşçi Partisi’nin kuruluşuna katılmış ve Komünist Enternasyonal’in 1920 yılında Moskova’da toplanan İkinci Kongresine delege seçilmiştir. Rusya’dayken tifüse yakalanıp ölmüş ve Moskova’da Kızıl Meydan’a gömülmüştür.
demokrasisi organlarının, Ekim Devriminden önce ve sonra oynadıkları rolün canlı bir tanıklığını sunmaktadır. Ekim Devrimi hakkındaki ünlü çalışması Dünyayı Sarsan On Gün ile tanınan John Reed, ABD’ye döndükten sonra Komünist İşçi Partisi’nin kuruluşuna katılmış ve Komünist Enternasyonal’in 1920 yılında Moskova’da toplanan İkinci Kongresine delege seçilmiştir. Rusya’dayken tifüse yakalanıp ölmüş ve Moskova’da Kızıl Meydan’a gömülmüştür.
Kapitalist basın
tarafından Rus sovyetlerine yöneltilmiş olan bütün bir karalama ve çarpıtma
korosu, cırlak bir sesle ve bir tür panik içinde bağırıp duruyor: “Rusya’da devlet yok! Rus işçileri
örgütsüz! Bu iş yürümez! Bu iş yürümez!”
İftira atmanın da
bir âdâbı vardır.
Tüm gerçek
sosyalistlerin bildiği ve Rus Devrimine tanık olan bizlerin de
doğrulayabileceği gibi, bugün Moskova’da ve Rusya’nın tüm şehir ve
kasabalarında, halkın çok büyük bir çoğunluğunun desteğini almış olan ve yeni
doğmuş her halk yönetimi kadar iyi işleyen, oldukça ayrıntılı bir politik yapı
var. Aynı zamanda Rusya işçileri, kendi ihtiyaçlarından ve yaşamın
zorunluluklarından, bugün gerçek bir endüstriyel demokrasiye dönüşmekte olan
bir ekonomik örgütlenme yaratmışlardır.
Sovyet devleti,
işçi ve köylü sovyetleri (ya da konseyleri) üzerinde kurulmuştur. Rus Devrimine
karakterini kazandıran bu konseyler, 1905’te, işçilerin ilk genel grevi
sırasında, Petrograd’daki fabrikalar ve işçi örgütleri bir Merkezi Komiteye
temsilciler gönderdiklerinde ortaya çıktı. Bu Grev Komitesi, İşçi Temsilcileri
Sovyeti olarak adlandırıldı. 1905 sonbaharındaki ikinci genel grev için çağrı
yaptı, tüm Rusya’ya örgütçüler gönderdi ve kısa bir süre için Çarlık hükümeti
tarafından, devrimci Rus işçi sınıfının yetkili sözcüsü olarak muhatap alındı.
1905 devrimi
yenilgiye uğrayınca, sovyet üyeleri ya gizlendiler ya da Sibirya’ya sürüldüler.
Fakat bu tip bir örgütlenme, politik bir organ olarak öylesine şaşırtıcı ölçüde
etkili olmuştu ki, tüm devrimci partiler İşçi Temsilcileri Sovyetini bir sonraki
ayaklanma planlarına dahil ettiler.
Tüm Rusya’nın bir
deniz gibi kabarması karşısında, Çar’ın tahttan çekildiği, Grand Dük Mikhael’in
tahta çıkmayı reddettiği ve gönülsüz Duma’nın devletin idaresini üstlenmek
zorunda kaldığı Mart 1917’de, İşçi Temsilcileri Sovyeti tam tekmil ortaya
çıkıverdi. Sovyet, birkaç gün içinde, ordudan gelen temsilcileri de kapsayıp
genişleyerek İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti adını aldı. Duma
Komitesi (Geçici Hükümet), bir tek Kerenski hariç, burjuvalardan oluşmuştu ve
devrimci kitlelerle herhangi bir bağı yoktu. Savaşılacak, düzen sağlanacak ve
cephe korunacaktı. Duma üyeleri bu görevlerin üstesinden gelebilecek durumda
değillerdi ve işçilerle askerlerin temsilcilerine, diğer bir deyişle Sovyet’e
başvurmak zorunda kaldılar. Sovyet,
devrimin
sorumluluğunu üstlendi, halkın eylemlerini koordine etti ve düzeni sağladı.
Dahası, devrimi burjuvazinin ihanetine karşı koruma görevini de üstlendi
Duma’nın Sovyet’e
başvurmak zorunda kaldığı andan itibaren, Rusya’da iki hükümet oluştu ve bu iki
hükümet, Bolşeviklerin kontrolündeki sovyetlerin koalisyon hükümetini yıktığı
Kasım 1917’ye kadar hâkimiyet mücadelesi verdiler.
Dediğim gibi, hem
işçi temsilcileri sovyetleri hem de asker temsilcileri sovyetleri vardı. Bir
süre sonra, köylü temsilcileri sovyetleri de ortaya çıktı. Birçok şehirde, işçi
ve asker temsilcileri sovyetleri birlikte toplandılar; kendi Tüm-Rusya
kongrelerini de ortak topladılar. Fakat köylü sovyetleri, gerici unsurların
denetiminde ayrı toplandı ve Ekim Devrimine, Sovyet hükümetinin kurulmasına
kadar, işçi ve askerlerle birleşmedi.
Sovyet, doğrudan
doğruya fabrikadaki işçilere ve kırlardaki köylülere dayanıyordu. Başlangıçta,
işçi, asker ve köylü sovyetlerinin delegeleri, farklı bölgelerin ihtiyaçlarına
ve nüfusuna bağlı olarak değişen kurallarla seçildiler. Bazı köylerde,
köylüler, her 50 seçmen için 1 temsilci seçtiler. Kışlalardaki askerler,
birliğin büyüklüğü ne olursa olsun belirli sayıda delege çıkartırlarken;
cephedeki askerler farklı bir seçim yöntemi kullandılar. Büyük şehirlerdeki
işçilere gelince, onlar, delege sayılarını her 500 işçiye bir delege olarak
sınırlamazlarsa sovyetlerin hantal hale geleceğini hemen fark ettiler. Aynı
şekilde, ilk iki Tüm-Rusya Sovyetleri Kongresi, kabaca her 25.000 seçmene bir
delege kuralıyla toplandı, fakat gerçekte delegeler farklı büyüklükteki seçmen
kitlelerini temsil ediyorlardı.
Şubat 1918’e
kadar, sovyet delegelerini seçmek için herkes oy kullanabiliyordu. Hatta burjuvazi bile şayet
örgütlenmiş ve sovyetlerde temsil edilmeyi talep etmiş olsaydı bu hak ona
verilirdi. Örneğin Geçici Hükümet yönetimi esnasında, Petrograd
Sovyeti’nde, burjuvazi de, doktorları, avukatları, öğretmenleri vb. kapsayan
Meslek Sahipleri Sendikası’nın bir delegesiyle temsil edilmişti
Geçen Mart (1918)
ayında, ayrıntılı bir Sovyet Anayasası hazırlandı ve her yerde uygulanmaya
başlandı. Sovyet Anayasası, oy kullanma hakkını, seçim günü 18 yaşını doldurmuş
olan, yaşamını kendi emeğiyle sürdüren, yani üretici ve topluma yararlı olan ve
emek örgütlerine üye kadın ve erkeklerle sınırladı. Kâr amacıyla işçi
çalıştıranlar, çalışmadan kazanılmış gelirlerle yaşayanlar, tüccarlar ve özel
şirketlerin temsilcileri, dini cemaatlerin önderleri, eski jandarma ve
polisler, devrik yönetici hanedan, zihinsel özürlüler, sağır ve dilsizler, bencilce ve yüz kızartıcı
suçlardan ceza almış
kişiler, oy kullanma hakkından yoksun bırakıldılar.
Köylülere
gelince, köylerdeki her yüz köylü, kaza (volost) sovyetine bir temsilci seçer.
Kaza sovyetleri, ilçe (uyezd) sovyetlerine, onlar da şehirlerdeki işçi
sovyetlerinden seçilmiş olan işçi delegelerinin de yer alacağı eyalet (oblast)
sovyetine temsilci gönderir.
Ben Rusya’dayken
faaliyette olan Petrograd İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti, bu sosyalist
devlette kentsel yönetim birimlerinin nasıl işlediğine dair bir örnek
oluşturabilir. Bu sovyet yaklaşık 1200 temsilciden oluşuyor ve normal şartlarda
iki haftada bir genel kurul toplantısı yapıyordu. Aynı zamanda, kendi içinden,
sovyette yer alan partilerin güçleri oranında temsil edildiği 110 üyeli bir
Merkez Yürütme Kurulu seçmişti. Bu kurul, tüm politik partilerin ve
sendikaların merkez komitelerine,
işyeri
komitelerine ve diğer demokratik örgütlere davette
bulunarak bunlardan kendi bünyesine delegeler de almıştı.
Büyük şehir
sovyetinin yanı sıra, semt sovyetleri de vardır. Bunlar, her semtte, şehir
sovyeti için seçilmiş delegelerden oluşurlar ve şehrin kendilerine ait kısmını
yönetirler. Doğal olarak bazı semtlerde fabrika yoktur ve dolayısıyla bu
semtler şehir sovyetinde temsil edilmezler ve kendi semt sovyetleri de yoktur.
Fakat sovyet sistemi olağanüstü esnektir ve o semtin aşçıları, garsonları,
temizlik işçileri, bahçıvanları, taksi şoförleri vb. örgütlenip temsil edilmek
istemeleri halinde delege göndermelerine izin veriliyordu.
Delege seçimleri,
siyasi partilerin, tüm şehirde aldıkları toplam oy oranında tam olarak temsil
edilmeleri anlamına gelen nispi (orantılı) temsil esasıyla yapılır. Oylanan siyasipartiler ve programlardır,
adaylar değil. Adaylar, partilerin merkez komiteleri tarafından belirlenir ve
başka parti üyeleriyle değiştirilebilirler. Aynı zamanda, belirli bir dönem
için seçilmezler ve her an geri çağırılabilirler
Halk iradesine
bundan daha duyarlı ve yanıt verici bir politik sistem henüz icat olmadı. Halk
iradesinin büyük bir hızla değiştiği bir devrim döneminde de böyle bir sistem
gerekliydi. Örneğin, 1917 Aralık ayının ilk haftasında, Kurucu Meclis lehine,
yani Sovyet iktidarına karşı yürüyüşler ve mitingler yapıldı. Bu yürüyüşlere,
bazı sorumsuz Kızıl Muhafızlarca ateş açıldı ve birkaç kişi öldürüldü. Bu
aptalca şiddet, hemen tepki gördü vebirkaç saat içinde Petrograd
Sovyeti’nin çehresi değişti. Bir
düzineden fazla Bolşevik delege geri çağırıldı ve onların yerlerini Menşevik
delegeler aldı. Ve bu, halkın duyarlılığının yatışmasından, Menşeviklerin arka
arkaya istifa etmesinden ve Bolşevik delegelerin geri dönüşünden yalnızca üç
hafta önceydi.
Yılda en az iki
kez, Rusya’nın her yerinden Tüm-Rusya Sovyetleri Kongresi’ne temsilciler
seçilir. Teorik olarak bu temsilciler, kırsal kesimlerde her 125.000,
şehirlerde ise her 25.000 oy için bir delege olmak üzere doğrudan halk
tarafından seçilirler; pratikte ise delegeler genellikle kırsal ya da kentsel
sovyetler tarafından seçilir. Tüm-Rusya Merkez Yürütme Kurulu’nun girişimiyle
ya da Rusya’daki emekçilerin üçte birini temsil eden sovyetlerin talebiyle,
Kongre her an olağanüstü bir toplantıya çağrılabilir.
Yaklaşık 2000
delegeyi kapsayan bu kurul, başkentte, büyük bir sovyet biçiminde toplanır ve
ulusal politikanın temellerini karara bağlar. Tıpkı Petrograd Sovyeti Merkez
Komitesi gibi, kendi içinden, bütün demokratik örgütlerin merkez komitelerinden
delege davet etme hakkına sahip bir Merkez Yürütme Kurulu seçer.
Bu genişletilmiş
Rusya Sovyetleri Merkez Yürütme Kurulu, Rusya Cumhuriyeti’ninparlamentosudur.
Yaklaşık 350 kişiden oluşur. Tüm-Rusya Sovyetleri Kongresi’nin toplantıları
arasında kalan dönemlerde, en yüksek otorite Merkez Yürütme Kurulu’dur. Ancak
o, son kongre tarafından çizilmiş olan sınırların dışına çıkamayacağı gibi, tüm
eylemlerinde de yapılacak ilk kongreye karşı kesinlikle sorumludur. Örneğin,
Merkez Yürütme Kurulu, Almanya ile barış antlaşması imzalama talimatı verebilir
ve verdi de. Fakat bu antlaşmayı Rusya için bağlayıcı kılma yetkisi yoktur.
Antlaşmayı onaylama yetkisi sadece Tüm-Rusya Sovyetleri Kongresi’ne aittir.
Merkez Yürütme
Kurulu, kendi içinden, devlet işlerinin farklı dallarından sorumlu kurulların
(komitelerin) başkanları olarak 11 komiser (bakanlara karşılık geliyor) seçer.
Komiserler her an görevden alınabilirler. Merkez Yürütme
Kurulu’na karşı sıkı sıkıya sorumludurlar. Aralarından bir başkan seçerler ve
Sovyet Hükümetinin kuruluşundan bu yana, başkan –ya da başbakan– Nikolay
Lenin’dir. Eğer Lenin liderlikte yetersiz kalsaydı, Rus halk yığınlarının temsilcileri
aracılığıyla her an ya da doğrudan Rus halkının kendisi tarafından birkaç hafta
içinde geri çağırılabilirdi.
Sovyetlerin
başlıca işlevi, devrimi korumak ve pekiştirmektir. Sadece Tüm-Rusya Sovyetleri
Kongrelerinde ve bütün ülke için değil, pratikte en yüksek otorite oldukları
kendi bölgelerinde de kitlelerin siyasi iradesini ortaya koyarlar. Yönetimin bu
tarzda yerelleşmesini mümkün kılan şey, merkezi hükümetin yerel sovyetleri
yaratmış olması değil, tam tersine, yerel sovyetlerin merkezi hükümeti yaratmış
olmasıdır. Bu bölgesel özerkliğe rağmen, yine de, Merkez Yürütme Kurulu’nun
kararları ve Komiserlerin emirleri tüm ülkede geçerlidir. Çünkü Sovyet
Cumhuriyeti’nde, kendisine hizmet edilen, kesimsel ya da özel çıkarlar yoktur
ve devrimin gayesi her yerde aynıdır.
Çoğunlukla orta
sınıf aydınlar arasından çıkan, yeterli bilgiden yoksun gözlemciler,
sovyetlerden yana, fakat Bolşeviklere karşı olduklarını söylemekten
hoşlanırlar. Bu bir saçmalıktır. Sovyetler, işçi sınıfının temsili için en
mükemmel organlardır, bu doğru; fakat sovyetler aynı zamanda, anti-Bolşevik
partilerin şiddetle karşı olduğu, proletarya diktatörlüğünün de silahlarıdır.
Öyleyse, halkın proletarya diktatörlüğü siyasetine bağlılığının derecesi,
sadece Bolşevik Parti –ya da şimdiki adıyla Komünist Parti– üyeliğiyle değil,
aynı zamanda yerel sovyetlerin tüm Rusya’daki büyümesi ve etkinliğiyle de
ölçülür
Bunun en çarpıcı
örneği, devrimin önderliğini yapmayan ve devrimle ilkel ve neredeyse tek
ilgileri, büyük topraklara el konulması olan köylülerin durumudur. Başlangıçta,
köylü temsilcileri sovyetinin, toprak sorununun çözümünden başka pratikte
hiçbir işlevi yoktu. Bu sorunun çözülmesi, koalisyon hükümeti döneminde
başarılamayınca –ve bu da Sosyalist Devrimci Partinin sol kanadı ile Bolşeviklerin
bu konudaki kesintisiz propagandasıyla ve devrimci askerlerin köylerine geri
dönüşüyle birleşince– geniş köylü kitlelerinin dikkati, bu başarısızlığın
ardında yatan toplumsal nedenlere yöneldi
Köylülerin
geleneksel partisi, Sosyalist Devrimci Partidir. Sadece kendi toprağıyla
ilgilenen, mücadele azminden ve siyasi girişkenlikten yoksun olan köylülerin
hareketsiz geniş kitlesi, başlangıçta sovyetlere ilgi göstermeyi reddetti.
Bununla birlikte, sovyetlere katılan köylüler kısa zamanda proletarya diktatörlüğünün
anlamını kavradılar. Ve neredeyse değişmez bir biçimde, Sol-Sosyalist Devrimci
Partiye katıldılar ve Sovyet hükümetinin mücadeleci birer taraftarı haline
geldiler.
Petrograd’daki
Tarım Komiserliğinde, üzerine kırmızı başlı iğnelerin serpiştirilmiş olduğu bir
Rusya haritası asılıdır. Bu iğnelerden her biri, bir köylü temsilcileri
sovyetini temsil eder. Köylü sovyetlerinin Fontanka’daki eski merkez binasında
asılı bu haritayı ilk gördüğümde, kırmızı noktalar uçsuz bucaksız ülkenin
üzerinde seyrek bir biçimde dağılmıştı ve sayıları da artmamıştı. Devrimin ilk
sekiz ayında, kırmızıyla işaretli olarak, kazalar, ilçeler ve aslında sadece
bir ya da iki büyük kentte köylü sovyetinin göründüğü koca vilayetler ve belki
sağda solda birkaç köy vardı. Buna karşılık, Ekim Devriminden sonra, köylerin,
ilçelerin ve vilayetlerin peş peşe harekete
geçip kendi köylü
sovyetlerini kurmalarıyla, tüm Rusya’nın gözünüzün önünde kızıllaştığına tanık
olabilirdiniz.
Bolşevik
ayaklanma sırasında, çoğunluğu sovyetlere karşı olan bir Kurucu Meclis
seçilebilmişti. Bir ay sonra, bu olanaksız olacaktı. Petrograd’da, üç Tüm-Rusya
Köylüleri Kongresi toplantısı izledim. Geniş çoğunluğu Sağ-Sosyalist Devrimci
Partiden olan delegeler, Avksentiev, Peşehanov gibi muhafazakâr tiplerin başkanlık
ettiği bir oturumda bir araya gelmişlerdi. Oturumlar daima çok tartışmalıydı.
Delegeler, birkaç gün içinde sola kayacaklar ve Çernov gibi sözde radikallerin
etkisi altına gireceklerdi. Bundan birkaç gün sonra ise, delegelerin çoğunluğu
daha da radikalleşecek ve Sol-Sosyalist Devrimcilerin lideri Maria Spiridonova
başkan seçilecekti. Bunun üzerine, muhafazakâr azınlık koparak ayrılacak ve
birkaç gün içinde giderek yok olacak olan, düzmece bir kongre tertipleyecekti.
Ana gövde ise Smolni’deki sovyetlere katılmak üzere delegeler gönderecekti. Bu
her seferinde böyle oldu.
1917 Kasımının
sonuna doğru toplanan ve Çernov’un denetim altına alabilmek için çok mücadele
ettiği, fakat başarısız olduğu Köylü Konferansını ve karlı caddeler boyunca,
marşlar söyleyerek ve kızıl bayraklarını sert rüzgârda dalgalandırarak
Smolni’ye yürüyen toprağın kızgın proleterlerinin oluşturduğu o harikulâde
alayları asla unutamam. Karanlık bir geceydi. Smolni’nin merdivenlerinde
yüzlerce işçi, köylü kardeşlerini karşılamayı bekliyordu. Lambaların loş
ışığında, biri aşağı diğeri yukarı doğru yürüyen bu iki kitle birbirine doğru
koştu ve kucaklaştı, ağlayış, alkış ve haykırış sesleri birbirine karıştı.
Sovyetler, köklü
ekonomik değişikliklere yol açacak kararnameler çıkarabilmekte, fakat bunların
bizzat yerel halk örgütlenmeleri tarafından hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Örneğin, topraklara el konulması ve yeniden dağıtılması işi, Köylü Toprak
Komitelerine bırakıldı. Bu komiteler, Geçici Hükümetin ilk başbakanı Prens
Lvov’un önerisi üzerine köylüler tarafından seçilmişlerdi. Toprak sorununda
bazı uzlaşmalar kaçınılmazdı ve büyük arazilerin bölünerek köylülere
dağıtılması bunlardan biriydi. Toprak sorununa bir çözüm bulunması
kaçınılmazdı, büyük araziler bölünerek köylülere dağıtılmalıydı. Prens Lvov,
köylüleri, sadece kendi tarımsal ihtiyaçlarını saptamakla kalmayacak, aynı
zamanda gayrimenkulleri ölçecek ve değerlerini saptayacak Toprak Komiteleri
kurmaya çağırmıştı. Fakat bu Toprak Komiteleri çalışmaya başladığında, toprak
sahipleri onları tutuklattılar.
İktidarı ele
geçiren sovyetlerin ilk işi, Toprak Kararnamesini yürürlüğe sokmak oldu. Toprak
Kararnamesi, asla Bolşeviklerin bir projesi değil, Sağ (ya da ılımlı) Sosyalist
Devrimci Partinin programıydı ve birkaç yüz köylünün verdiği önergelere
dayanarak hazırlanmıştı. Kararname, toprak üzerinde ya da Rusya’nın doğal
kaynakları üzerinde özel mülkiyet hakkını ilelebet kaldırıyor ve Kurucu Meclis
konuyu nihai bir biçimde çözünceye kadar, toprağı köylüler arasında paylaştırma
işini Toprak Komitelerine veriyordu. Kurucu Meclis’in dağılmasından sonra
Kararname son biçimini aldı.
Bu birkaç genel
önerinin ve nüfusun aşırı yoğunlaştığı yörelerden göç edilmesini düzenleyen bir
bölümün dışında, toprağa el koyma ve dağıtma işinin ayrıntıları tümüyle yerel
Toprak Komitelerine bırakıldı. İlk Tarım Komiseri Kalagayev, köylülere
eylemlerinde yol gösterecek bir dizi ayrıntılı kurallar hazırladı. Fakat Lenin,
Merkez Yürütme Kurulu’nda yaptığı bir konuşmada, hükümeti, yoksul köylülere
zengin köylüler
karşısında birleşmelerini öğütlemekle yetinip bu sorunu devrimci bir biçimde
çözmek için köylüleri serbest bırakmaya ikna etti. (“Bırakalım her zengin
köylünün karşısına on yoksul köylü çıksın” diyordu
Lenin.)
Elbette hiçbir
köylü toprağı mülk edinemez, fakat ona verilecek toprağı alıp kendi özel mülkü
gibi işleyebilir. Ancak, yerel Toprak Komiteleri aracılığıyla uygulanan hükümet
politikası, bu hevesi kırmayı amaçlıyor. Toprak sahibi olmak isteyen köylüler
bunu yapabilir, ama hükümetten yardım alamazlar. Buna karşılık,
kooperatifleşerek ekip biçen köylülere, kredi, tohum, araç-gereç ve modern
teknik eğitim sağlanır.
Toprak
Komitelerine, tarım ve ormancılık uzmanları verilmiştir. Yerel Komitelerin
uygulamalarını koordine etmek için, onlar içinden, Ana Toprak Komitesi olarak
bilinen bir merkezi organ seçilmiştir. Bu Komite başkentte bulunur ve Tarım
Komiserliği ile yakın temas halinde çalışır.
Şubat Devrimi
patlak verdiğinde, bazı özel sanayi işletmelerinin sahipleri ve yöneticileri ya
kaçtılar ya da işçiler tarafından kovuldular. İşçinin, Çar tarafından atanmış
sorumsuz bürokratların insafına terk edilmiş olduğu devlet fabrikalarındaki
durum özellikle böyleydi.
Müdürler,
ustabaşılar ve birçok durumda mühendisler ve muhasebeciler olmaksızın, işçiler
üretimi sürdürmek ya da aç kalmak seçenekleriyle yüz yüze kaldılar. Her atölye
ya da kısımdan bir delege seçilerek bir komite oluşturuldu ve fabrikayı bu
komite yönetmeye girişti. Tabii başlangıçta bu düzenleme umut verici
görünmüyordu. Farklı bölümlerin çalışması bu yolla koordine edilebildi, fakat
işçiler cephesinde teknik bilgi eksikliği, kimi tuhaf sonuçlar doğurdu.
Sonunda, fabrikanın
birindeki bir komite toplantısında, bir işçi ayağa fırladı ve şöyle dedi:“Yoldaşlar,
niçin üzülüyoruz? Teknik uzman sorunu güç bir mesele değildir. Hatırlayın,patron bir teknik uzman değildi; patron mühendislik, kimya ya da muhasebe
bilmiyordu. Tek yaptığı şey sahip
olmak idi. Teknik yardım
istediğinde, bunu onun için yapacak kişileriişe aldı. Şimdi patron
biziz. O halde mühendisleri, muhasebecileri ve diğerlerini biz işe alalım ve bizim için çalıştıralım!”
Devlet
fabrikalarında, devrim “patron”u kendiliğinden defettiği ve yerine bir başkası
kesinlikle geçmediği için, sorun göreceli olarak basitti. Fakat fabrika
komiteleri özel işyerlerine yayıldığında, çoğunluğu sendikalarla sözleşme
yapmakta olan fabrika sahiplerinin şiddetli mücadelesiyle karşılaştılar
İşyeri komiteleri
özel fabrikalarda da zorunluluktan doğmuştu. Devrimin ilk üç ayından sonra,
işçi örgütleri ile orta sınıf mükemmel bir uyum içinde birlikte çalışırken,
sanayi kapitalistleri, işçi örgütlerinin büyüyen gücünden ve azminden korkmaya
başladılar; tıpkı toprak sahiplerinin, Toprak Komitesinden; subayların, asker
komiteleri ile sovyetlerinden korktuğu gibi. Haziran ayının ilk yarısı
civarında, tüm burjuvazinin, devrimi durdurmak ve demokratik örgütlenmeleri
işlemez hale getirmek için az çok bilinçli kampanyası başladı. Patronlar,
işyeri komitelerinden başlayarak, sovyetler de dahil olmak üzere her şeyi
dümdüz etmeyi amaçladılar. Ordu düzensizleştirildi, araç-gereç, cephane ve
yiyecekten yoksun bırakıldı ve Riga’da olduğu gibi mevzileri Almanlara
bildirildi. Kırda köylüler ürünlerini stoklamaya ikna edildi ve Kazaklara
“barışı yeniden sağlama” bahanesi verecek şekilde karışıklık çıkarmaya
kışkırtıldılar. Ve hepsinden önemlisi, sanayide, makineler ve fabrikaların
işleyişi sabote
edildi, taşımacılık daha da mahvedildi, kömür ve maden ocakları, hammadde
kaynakları olabildiğince tahrip edildi. Fabrikaların kapanması ve aç kalan
işçilerin, eski sanayi rejimine boyun eğmesi için her şey yapıldı.
Bu durum işçileri
direnmeye itti. Fabrika komiteleri birdenbire ortaya çıktı ve idareyi ele aldı.
Doğal olarak, Rus işçileri, başlangıçta, tüm dünyada defalarca anlatılmış olan
komik hatalar yaptılar. Ödenmesi olanaksız ücretler talep ettiler, karmaşık
bilimsel üretim süreçlerini yeterli deneyim olmaksızın çalıştırmaya
kalkıştılar; hatta bazı durumlarda, patrona kendi koşullarıyla geri dönmesini
bile teklif ettiler. Fakat bu
tür durumlar pek azdı. İşyerlerinin çoğunda işçiler, sanayiyi patronlar
olmaksızın yönetmeye yetecek kadar becerikliydiler
Patronlar defterleri
tahrif etmeye, siparişleri gizlemeye kalkışınca, fabrika komiteleri defterleri
kontrol etmenin yollarını bulmak zorunda kaldı. Patronlar fabrikaların içini
boşaltmaya çalıştığında, komiteler fabrikaya izinsiz hiçbir şeyin girip
çıkamayacağı kuralını koydular. Fabrikalar yakıt, hammadde ya da sipariş
yokluğundan kapanacak hale geldiğinde, fabrika komiteleri, Rusya’nın neredeyse
öbür ucundaki madenlere ya da petrol için Kafkasya’ya, pamuk için Kırım’a
adamlar yollamak zorunda kaldı; ürünlerin satılabilmesi için de işçiler
tarafından mümessiller gönderilmesi gerekti. Demiryollarında bir aksama
olduğunda, komite temsilcileri, yükün taşınması için, Demiryolcular
Sendikasıyla anlaşmalar yaptı. Grev kırıcılardan korunabilmek için, işçi alma
ve çıkarma işini komiteler üstlenmek durumunda kaldı.
Görüldüğü gibi,
fabrika komiteleri, Rusya’daki karmaşanın ürünü olarak ortaya çıktılar ve
ihtiyaçlar onları sanayinin nasıl yönetileceğini öğrenmeye zorladı, öyle ki,
zamanı geldiğinde, Rus işçiler fiili kontrolü küçük bir zorlanma ile ellerine
alabildiler.
Kitlelerin
birlikte nasıl çalıştığının bir örneği olarak, kömür kıtlığı yaşandığı sırada,
Baltık savaş filosunun depolarından alınan binlerce ton kömürün, denizcilerin
komiteleri aracılığıyla, çalışmaya devam etmelerini sağlamak için
Petrograd’daki fabrikalara teslim edilmesi verilebilir.
Obuhov fabrikası,
Deniz Kuvvetleri için üretim yapan bir çelik üretim tesisiydi. Obuhov’daki
fabrika komitesinin başkanı, Petrovski adında bir Rus-Amerikalıydı ve oldukça
tanınmış bir anarşistti. Bir gün torpido bölümünün ustabaşı, Petrovski’ye,
torpidoların üretiminde kullanılan küçük tüplerin tedarik edilememesinden
dolayı bu bölümün kapanmak zorunda kalacağını söyledi. Söz konusu tüpler,
nehrin karşı yakasında bulunan ve ürünleri için üç ay sonraya gün veren bir
fabrika tarafından üretiliyordu. Torpido bölümünün kapanması, 400 işçinin
işinden olması demekti.
“Ben tüpleri
sağlayacağım” dedi Petrovski. Hemen tüplerin üretildiği fabrikaya gitti ve
fabrikanın müdürüne başvurmak yerine, doğrudan fabrika komitesi başkanıyla
görüştü: “Yoldaş, tüpleri iki gün içinde almazsak bizim torpido bölümü
kapanacak ve 400 insanımız işsiz kalacak.”
Fabrika komitesi
başkanı fabrikanın defterlerini getirtti ve yakınlardaki üç özel işyeri ile
birkaç bin tüp için sözleşme yapıldığını gördü. O ve Petrovski derhal bu üç
işyerini ziyaret ettiler ve fabrika komitelerinin başkanlarıyla görüştüler.
İşyerlerinin ikisinde tüplerin kısa zamanda gerekli olmadığı anlaşıldı ve
tüpler ertesi gün Obuhov fabrikasına teslim edildi; torpido bölümü kapanmaktan
kurtulmuş oldu.
Novgorod’da bir
dokuma fabrikasıydı. Devrim patlak verdiğinde patron kendi kendine şöyle dedi:
“Felâket yaklaşıyor. Bu devrim devam ederken, kâr etmek mümkün değil. Bu iş
yatışıncaya kadar fabrikayı kapatalım.” Fabrikayı kapattı; o ve adamları,
kimyacılar, mühendisler ve müdür Petrograd’a gitmek üzere trene bindiler.
Ertesi sabah işçiler fabrikayı açtılar.
Bu işçiler, belki
de çoğu işçiden biraz daha bilgisizdiler. Üretim sürecinin tekniği, defter
tutma, yönetim ve satış hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Bir fabrika komitesi
seçtiler ve stokta bir miktar yakıt ile hammadde bulup pamuklu kumaş üretmek
üzere çalışmaya koyuldular.
Ürettikleri
pamuklu kumaşla ne yapacaklarını bilmediklerinden, çözümü kumaşı aileleri için
kullanmakta buldular. Daha sonra, bazı dokuma tezgâhları arızalanınca,
yakınlardaki makine üreten bir fabrikaya bir temsilci yolladılar ve mekanik
yardım karşılığında pamuklu kumaş verebileceklerini söylediler. Bu tutunca,
yerel şehir kooperatifiyle, yiyecek karşılığında kumaş vermek üzere bir anlaşma
yaptılar. Hatta bu takas uygulamasını, top top kumaşları, Harkovlu kömür
madencileriyle yakıt için, Demiryolu Sendikasıyla nakliye hizmeti için
değiş-tokuş etme noktasına kadar götürdüler.
Fakat sonunda,
yerel pazarı pamuklu kumaşa doyurdular ve kumaşla karşılayamayacakları bir
taleple karşılaştılar: kira. Bu, gayrimenkul sahiplerinin hâlâ var olduğu,
Geçici Hükümet dönemindeydi. Kira da para ile ödenmek zorundaydı. O zaman, bir
treni kumaşla doldurdular ve işyeri komitesinden bir işçinin sorumluluğunda
Moskova’ya yolladılar. İşçi istasyona vardığında trenden indi ve caddeye çıktı.
Bir terzi dükkânına girdi ve kumaşa ihtiyaç olup olmadığını sordu.
“Ne kadar?” dedi
terzi
“Bir tren dolusu”
diye yanıtladı işçi.
“Kaç para?”
“Bilmiyorum.
Kumaşı her zaman kaça alırsın?”
Terzi kumaşını
neredeyse bedavaya aldı, fakat bu kadar parayı hayatında ilk kez gören işçi,
oldukça mutlu ve gururlu bir biçimde Novgorod’a döndü.
Böylece, tüm
Rusya’da işçiler, sanayi üretiminin temelleri ve hatta dağıtım konusundaki
zorunlu eğitimlerini almış oluyorlardı. İşte bu sayede, Ekim Devrimi
gerçekleştiğinde, işçi denetimi mekanizması içindeki yerlerini alabildiler.
İşyeri
komitelerinden gelen delegeler, ilk toplantılarını 1917 Haziranında yaptılar. O
zamanlar işyeri komiteleri Petrograd’ın dışına pek yayılmamıştı. Çoğunluğu
Bolşevik, bazıları Anarko-Sendikalist, gerçek taban temsilcilerinin bir araya
geldiği dikkate değer bir toplantıydı ve işçi sendikalarının izlediği tutuma karşı
bir protesto niteliği taşıyordu. Politik alanda Bolşevikler, hiçbir
sosyalistin, burjuvaziyle herhangi bir koalisyon hükümetine katılma hakkına
sahip olmadığını vurguluyorlardı. İşyeri komiteleri temsilcilerinin bu
toplantısı, aynı tutumu sanayide de izleme kararı aldı: Patronlarla işçilerin
hiçbir ortak çıkarı yoktur ve işçilerin taleplerini patronlara bildirmek
dışında, hiçbir sınıf bilinçli işçi herhangi bir hakemlik ya da uzlaştırma
kurulunun üyesi olamaz. Patronlar ile işçiler arasında sözleşme yok! Sanayi
üretimi tümüyle işçiler tarafından denetlenmelidir.
İşçi sendikaları,
başlangıçta, fabrika komitelerine şiddetle karşı çıktılar. Fakat, sanayinin
denetimini, onun tam kalbinde ele geçirebilecek konumda olan komiteler, kolayca
yayıldılar ve güçlerini pekiştirdiler. Birçok işçi sendikalara katılmanın
gerekliliğini göremiyordu; fakat hepsi, kendi dolaysız işlerini yöneten işyeri
komitesinin seçimlerine katılma gerekliliğini görüyordu. Öte yandan, işyeri
komiteleri, sendikaların önemini kabul ediyordu; sendika kartı gösteremeyen
hiçbir yeni işçi işe alınmıyordu; farklı sendikaların düzenlemelerini yerel
düzeyde hayata geçiren, işyeri komiteleriydi. Şimdi, sendikalar ve işyeri
komiteleri, her biri kendi alanında, mükemmel bir uyum içinde çalışıyorlar.
Sanayide özel
mülkiyet, Rusya’da henüz tümüyle ortadan kaldırılmadı. Birçok fabrikada hâlâ,
patronlar mülkiyeti ellerinde tutuyor; işletmenin başarısı ve etkinliğinin
artması için çaba göstermeleri koşuluyla, sınırlı bir miktarda kâr elde
etmelerine izin de veriliyor; fakat fabrikaların kontrolü ellerinden alınmış
durumda. Patronların, işçileri içeriye sokmamaya (lokavta) kalkıştığı ya da
hileyle veya zorla işyerinin çalışmasını engellemeye kalkıştığı işletmelere
işçiler tarafından hemen el konuluyor. İster özel ister devlet mülkiyetinde
olsun, bütün işkollarında ve işyerlerinde, çalışma koşulları, saatler ve
ücretler aynı.
Bir işçi
devletinde, bu yarı-kapitalizmin hayatta kalmasının nedeni, Rusya’nın ekonomik
azgelişmişliği, oldukça örgütlü kapitalist devletlerce kuşatılmış olması ve
yabancı sanayinin basıncına dayanabilmek için Rusya’da sanayi üretimine acilen ihtiyaç duyulmasıdır.
Devletin,
sanayiyi, hem emek süreci hem üretim süreci bakımından denetlemesini sağlayan
kurum, İşçi Denetimi Konseyi olarak adlandırılır. Başkentte bulunan bu merkezi
organ, fabrika komitelerinin üyelerinden, Meslek Sahipleri Sendikası
yetkililerinden, teknik mühendisler ve uzmanlardan oluşan yerel İşçi Denetimi
Konseylerince seçilmiş temsilcilerden oluşur. Her yerel bölgenin işlerini,
sıradan işçilerden oluşan bir merkez yürütme kurulu yönetir. Ama kurulun
çoğunluğu, farklı bölgelerden
gelen işçilerdenoluşur. Böylece, alınacak kararların sektörel ya da
bölgesel çıkarlar karşısında tarafsız olması sağlanmış olur. Bölgesel
sovyetler, Tüm-Rusya Sovyetine, kamulaştırılacak işletmeler hususunda
önerilerde bulunur, kendi bölgelerinin yakıt, hammadde, nakliye ya da işçi
ihtiyacı hakkında rapor verir ve işçilerin çeşitli sanayileri yönetmeyi
öğrenmelerine yardım eder. Tüm-Rusya Sovyeti, işletmeleri kamulaştırma ve
farklı bölgelerin ekonomik kaynaklarını dengeleme hakkına sahiptir.
Daha devrimden
önce var olan demokratik örgütlenmeler olmasaydı, Rus Devriminin, şimdiye kadar
çoktan, açlıktan dizlerinin üstüne çökmüş olacağı neredeyse kesindir. Olağan
ticari dağıtım mekanizması tamamen çökmüştü. Yalnızca tüketici kooperatifleri,
halka yiyecek sağlamayı başardı ve onların kurduğu sistem, belediyeler ve hatta
hükümet tarafından benimsendi. Devrimden önce Rusya’daki kooperatiflerin 12
milyondan fazla üyesi vardı. Rusya’da yüzyıllardır süren köy yaşamının ilkel
işbirliğine benzemesi nedeniyle, birleşmek Ruslar için çok doğal bir
davranıştır. 40.000’den fazla işçinin çalıştığı Putilov fabrikasındaki
kooperatif, 100.000’in üzerinde insanı besledi, barındırdı ve hatta giydirdi (bunun için ta İngiltere’ye adam
yollandı).
Kelime (3752)
Yorumlar
Yorum Gönder