Deniz'in Hikayesi


Bu yazıdaki kişiler GERÇEKTİR. Ve YAŞANMIŞ bir olaydır.

 Kişi isimleri ve Yer isimleri BAŞ HARFLER AYNI OLACAK ŞEKİLDE değiştirildi.

    Yanlışı sevmek, yanlışa inanmak ve onun için kendini ziyan etmek. Hepsini yaşadım. Aynı sofrada yemek yediğim kişinin sevdiğim ile sevgili olduğunu öğrendiğimden beridir kimseye inancım kalmadı. Bu yazıyı yazarken hâlâ da atlatabilmiş değilim. Bana bunu yapan o ikisi ile yüz yüze gelip, sormak isterdim, “madem birbirinizi sevdiniz bana söyleseydiniz ya, bende yoluma giderdim.” Şuan anlatmak istediğim çok şey var ama bu hikayenin kahramanı ben değillim. Deniz. Koca yürekli, ama yaralı Deniz.
    Denizle tanışmam çok eskiye dayanmıyordu. Iyi kalpli güzel yüzlü biriydi. Bi geri kalmışlığı, yaşayamadığı çok şey var gibiydi. Ortam içine girince, kendini yetersiz hissediyor ve saçma hareketler yapıyordu. Lisenin popüler grubuyla aynı ortama giren, cümle kurmakta zorlanan ezik biri gibi. Ona bakan biri, onun lisenin en havalı kızı olduğunu düşünürdü. Hiçbir şey yapmadan sadece güzelliğiyle bile ilgi odağı olabilecek biriydi. Fabrikada çalışırken onu daha yakından tanıma fırsatım oldu.  Zamanla onda tanıdık bir acıyı fark ettim. Ve anladımki onunda kalbinde yarım kalmış bir aşkın acısı vardı. Ben o an içim parçalanarak yaşıyordum, ve geçmişimde bırakmaya çalışıyordum. Benim içimdekiler tazeydi ama ondakiler yana yana küllenmişti. Galiba o da anladı içimdeki sıkıntıyı. Onun yaşadıkları bana nasıl tanıdık geldiyse, benim yaşadığım acıda onda bişeyleri yeniden uyanırmıştı.
Fabrikada işimin bitmesine yakın, son haftada ağzımı yoklamaya çalıştı. “Içinde bir sıkıntı var, söylede rahatla. Insan paylaştıkca yüreği hafifler” gibisinden laflar etmeye başladı. Çünki çok iyi, saf bi yüreği vardı. Ben ise içimdekileri kimseye söylemek istemiyordum. Deniz’de anlamış olacak ki, kendi hikayesini bana anlamak istedi. Kendi hikayesinden ders çıkarıp, üzüntümü azaltmayı düşündüğü çok belliydi. Fabrikada işler azalınca bi ikimiz kaldık vardıyada. O da denk geldikçe konuyu aşka, acıya getiriyordu.
    Bi gün, 10’daki çay molasında “Sevmek zor iyi bilirim” dedi. Bu konuşmanın olması gerektiğini hissettim. Deniz’in anlatmaya, benim dinlemeye ihtiyacım varmış gibi geldi. Deniz artık hazırdı anlatmaya. Onun gibi bir kadının hikayesi, kötü bitmiş olmalıydı. Çünki, çok güzel kadındı ve onun gibi güzelliğe sahip kadının bu güzelliğin verdiği özgüveni yaşardı. Oysaki Deniz öyle değildi. Kandini bulamamış kaderine razı gibiydi.
    Bakışlarımdan anladı ve susmadan devam etti. Hikayesini anllattı. Şimdi denizin hikayesini benden değil, bana anlattığı gibi sanki Deniz size anlatıyormuş şekilde yazacağım.
    “Genç kızken bizim mahalleden Cenk diye bi çoçuğa aşıktım. İlk okulda beraber okuduk. Sonra ben okulu bıraktım o devam etti. Zamanla aramızdaki sevgi büyüdü ama hiç birimize açılamadık. Ama herkes, tüm arkadaşlarımız bizi anlamıştı. Ben bizim kızlara anlatmıştım. Sonradan öğrendimki oda arkadaşlarına anlatmıştı beni. Cenk benimdi, bu yüzden hiç bir kız ona yanaşmıyordu. Bende Cenk’indim hiç bir cocuk bana çıkma teklif etmiyordu. Okuldan sonra yollarımız ayrılmıştı ve sonrasında Cenkle ilk konuşmamız, bize geldiklerinde olmuştu. Cenkin abisi ablamı istemişti. Babam ablamı verince dünür olduk. Öyle öyle konuştuk. Sözdü, nişandı, düğündü birbirimizin evlerine misafir gidiyor, aileler yapılacakları konuşuyor bizde birbirimizi görüyorduk. Ilk o çıkma teklif etti, bende kabul ettim. Bizim olayımız şimdikiler gibi değildi. Yan yana gelince sadece konuşuyorduk. Ilk kez ablamın düğününde, halaydayken ellerimiz birbirine değdi. Öyle uzaktan güzel sevdi beni. Bende onu. Ben ona aşık olduğumu anladığımda 15 yaşındaydım. Çıkma teklif ettiğinde 16 idim. Sonrasında telefonda gizlice konuşma fırsatı bulursak konuşurduk. Yoksa, ya düğündü ya bayramdı, anca birbirimizi görüyorduk. Cenkin abisi çok kötü birine dönüştü. Daha ilk ayında ablamı dövdü. Sonra hep devam etti. Ablamda yuvamı bozmak istemiyorum diye sessiz kalırdı. Annem ile babam bunu öğrendikten sonra o aileye gitmemizi yasakladı. Ablama kaç defa gel dediler ama ablam kabul etmedi. Cenk bile kabul edemiyordu abisinin yaptığını. Kaç defa karşı gelmişti. Abisi ise, karımla aranda bişey mi var, ne diye avukatı oluyorsun deyip Cenki dövmüştü. O sıralar bende o aileden nefret ettim. Ablam eziyet çekiyordu ve bişey yapamıyorduk. Zamanla Cenk ile ailesininde yapılanı kabul etmediğini gördük ama yinede o aileden hep nefret ettik.
    Benle Cenk’i ilk annem öğrendi. Ve beni öyle bir dövdüki hala aklımdan çıkmıyor. Sonra, bi gün aldı karşısına konuştu. “Ablana bunu yapan birinin kardeşini nasıl seversin” dedi. “Sende mi o aileye gelin gidip, her gün dayak yemek istiyorsun.” Yani anlayacağın, bizim hikayemiz, hep olmazlarla başladı.
Deniz bunları anlatınca gözleri doldu. Bu beni birazda şaşırttı. Yani onu biraz tanıdıysam, evine ve kocasına sadık biriydi. 16 yaşlarında yaşanmış bir aşkın etkisinde kalacak biri değildi. Hiç bir şey demeden onu dinlemeye devam ettim.
    "Tam üç yıl boyunca, Cenk ile ben uzaktan uzağa birbirimizi hep sevdik. Annem de artık kabullenmişti bizi. Cenk’in abisi gibi biri olmadığını anlamıştı. Bizim eve çok görücü gelmeye başlamıştı. Komşusudur, doktorudur, hakimidir, polisidir beni gören herkes, eve gelip istemek için müsade istiyor, heber yolluyordu. Annem çoğunu daha gelmeden olmaz diyordu. Babama haber yollayıp gelenlere ise ben yok diyordum. Babam beni istemediğim birine vermezdi. Zaten ablam yüzünden vicdan azabı çekiyordu. Ablama sordu ablam evet dedi ama yinede kendini suçluyordu. Ben ise artık sokağa çıkmaya korkar oldum. Gören bir daha dönüp bakıyor, yok dediklerim, nasıl bi yolunu bulup bu kıza evet dedirtirim diye zorlamanın peşine düşüyordu. Biri beni isteyecek, babamda evet diyecek diye korkuyordum."
    Deniz bunu anlatırken, ilk kez onu süzdüm. Daha önce dikkatimi çekmemişti ama gerçekten müthiş bir fizi vardı. Deniz’i o an anlamıştım. Bir erkeğin asla hayır diyemeceği bir güzellik, pamuk gibi bir cildi vardı. Onu gören bir erkeğin ilk düşünüceği şey 'Yüzünün güzelliği böyle ise, elbisenin altında nasıl bir hazine yatıyordur acaba.' Ve önemlisi, saf ve masum bi kalbi vardı. Bir erkeğin isteyeceği sadakat ve güzelliğin hepsi vardı onda. Kendini sadece kocasına adayacak, ona hertürlü şehveti sunacak bir güzellik. O an fark ettim. Deniz belkide bu yüzden bana karşı iyidi. Çünki Deniz’i hiç süzmedim ve rahatsızlık vermedim. Belkide bu yüzden beni kardeş gibi gördü ve derdime çare olmaya çalıştı. Deniz çayından bir yudum aldı, anlatmaya devam etti.
    "Daha önce Cenk’e bir kaç defa söyledim, annenleri yolla beni istesinler. Çok isteyenim var, korkuyorum babam birine verecek diye. Cenk ise, şuan olmaz, önce işimi kurmalıyım, karıma çocuğuma bakacak kadar ayaklarımın üstünde durmalıyım diyordu. Bende anlayış gösteriyordum. Dört beş ay sonra bi doktor beni istemye geldi. 30 yaşında beyin cerahhı felandı galiba. Bende yok dedim. Bu sefer babam sinirlenmeye başladı. Çünki son isteyen bu doktor herkesin parmakla gösterdiği çok iyi biriydi. Babam anladı birini sevdiğimi. Ve anneme dediki, hallet bu işi. Ya sevdiği gelsin istesin ya da ben uygun gördüğüm birine vericem. Annem bunu bana diyince Cenk’e haber yolladım. Cenk kendine marangoz atölyesi açmıştı. İşi de parasıda vardı ama bana yine yok dedi. Babamın borcunu kapatayım sonra dedi. Ben anlamıyordum. Gelip istese, ertesi gün düğün yapmayacaktık ki. Bir yıl, iki yıl beklerdim ama yeterki adı konsun. Sonra haber geldi, Cenk’in abisi ablamı çok kötü dövmüştü. Ablam hastanedeydi. Bizim aile, hepimiz hastaneye gittik. Ablam şikayettci olmadı. Çocuklarım babasız büyümesin diyordu. Babam çok kızdı. Hastaneyi terk etti. Bizide zorla eve getirdi. Ve öğrendik ki, Cenkin abisi bi kıza aşıkmış ve onunla evlenmek istiyormuş. Babam ablamın evine gitti, zorla ablamı aldı. Silahı alıp eniştemi vurmaya gitti. Aile tanıdıkları araya girdi. Olayı düzeltmeye çalıştılar ama babam ablamı o adama vermem diyordu. En sonunda eniştemin ailesi ablama ve çocuklara bi ev aldı. Eniştem ablamdan boşandı, ve nafaka vermeye başladı. Bu olaylar olurken, zaten beni istemeye gelenlere ailem şuan olmaz, başımızda dertler var diye erteliyordu. Bir yıl felan geçti aradan, ablamın durumu normale döndü. Bi mimar ile bi polis aynı gün telfon açtılar, eve gelip istemek için müsade isteler. Bana sordular ben yine yok dedim. Babam çok sinirlendi. Ben artık köşeye sıkıştığımı hissediyordum. Cenk’i aradım telefonla ama o yine olmaz dedi. Ailemin yükü çok, ablana ev almak zorunda kaldık, şuan bunu yapamam dedi. Bunu söylerkende sanki suçlu ablam ve ailemmiş gibi söylendi. Ben yıkılmıştım. Babam beni verecek diyordum o ise beni ciddiye almıyordu. Ve babam nasıl öğrendi bilmiyorum ama Cenk’ten haberi olmuş. Galiba kahvehanedeymiş. Nasıl öğrendi, kim söyledi bilmiyorum ama en büyük kızına, ilk göz ağrısına bunu yapan adamın kardeşiyle evlenmek istediğimi duyunca ilk gelen görücüye evet diyeceğim diye yemin etmiş. Belki kader, belki nasip, belki hata bilmiyorum ama iki gün sonra İsmet’in ailesi haber gönderip, eve gelmek için müsade istemişler. Tabi benim hiç birşeyden haberim yoktu. Ne babamın Cenk’i öğrendiğinden, ne de ilk isteyene vereceğinden. İsmet’in ailesinin geleceğinden bile haberim yoktu. Babam eve geldi dediki akşam misafirler var hazırlık yapın. Bende annemde babamın bi tanıdığı gelecek sandık. Hava kararmaya yakın, annem geldi dedi ki seni isteyecekler. Baban demin bana söyledi. Ben orada dondum kaldım. Annem isteksizdi. Ara bakalım şu Cenk’i, durumu anlat. Ona göre bende babana bişeyler uydurayım. Göreyim bakalım bu çocuğun niyeti ne. Annemin yanında aradım. Durumu anlattım. Beni bu gece istemeye geliyorlar dedim. Bişeyler yap, ya babamla ya da istemeye gelenlerle konuş mani ol dedim. Cenk ise ciddiye almadı. Bu devirde istemeden kız mı verilir dedi. Yok de ailene, ben durumlarımı düzeltip, zaten seni isteyeceğim dedi. Şuan işim var yarım saat sonra ara, konuşalım. Tamirini yapmam gereken masa sandelyeler var, dedi. Hoparlör açıktı ve annem herşeyi duymuştu. O an dedim ki herşey bitti. Babam kesin beni verecek. Aklım durmuştu, sanki dünya üzerime üzerime geldi. Annemin söyledikleri beni yeniden hayata döndürdü. Sen teyzenlere git, dedi. Ben babanla konuşurum. Misafirler gelir yameğini yer, çayını içer giderler dedi. Zaten kız evde olmazsa anlarlar kızın istemediğini ve onlar kendliğinden çayar, dedi. Öyle mutlu oldum ki. Sevinçten annemin boynuna sarılıp ağladım. Çünki Cenk’i çok seviyordum. Onsuz bir geleceği düşünmek ölüm gibiydi. Gerekirse onun için ölürdüm. Avare, biliyorum, şimdi diyeceksin ki, o hiç birşey yapmadı. Evet son zamanlarda bena karşı duyarsızdı ama yaşananlar onada zor geliyordu. Koca evin yükü omuzlarındaydı. Yaşananlar yüzünden Cenk’e kızmıyordum."
    Deniz bana baktı. O an aklından ne geçti bilmiyorum ama galiba Cenk’i yüreğinde haklı göremiyordu, banada haklı gösterme çabasına girmek istemiyordu. Cenk, Deniz için haklı olsa, deniz yüreğine gömdüğü sevdası için kendini suçlu hissedecekti. Sevdiğine arkasını dönmüş biri olacaktı. Cenk haksız olsa, yaşadıklarına değmeyen bir adam için kendini heba etmiş olacaktı. Bana göre, Deniz içindeki bu ikilemi, hâlâ sonlandıramamıştı. Cenk haklımıydı. Haksızmıydı.
    Kısa bir duraksamanın ardından Deniz anlatmaya devam etti. "Annem herşeyi yoluna koyacağını söyledikten sonra teyzemlere gittim. Teyzemde durumdan haberdardı. Beni yatak odasına geçirdi. Sen burada otur kimse görmesin seni. Yoksa baban öğrenir, yine celallenir. Zaten senin görücüden haberin yok. Herşey bitsin, kızın haberi yok arkadaşına gitmiş deriz dedi. Bende odada öylece bekledim. Teyzemin çeyiz sandığında, genç kızken hep dinlediği, eski kasetçalar teyip bide kasetleri vardı. Teyzem eniştime, aşıkmış. Eniştem askere gittiğinde, geceleri o teyibin başına oturur kısık sesle türküler dinlermiş. Selahattin Alpay, İzzet Altınmeşe, Belkıs Akkale, İbo. Bende o teyibi çıkardım, o eski kasetleri sırayla dinledim. Zaman nasıl geçti hiç birmiyorum. Çünki huzurluydum. Bu geceyi atlatsam, Cenk ile konuşur olmadı, beraber kaçardık. Tıpkı teyzemin zamanında yaptığı gibi. Sonra saat onbir gibi teyzemin kızı geldi. Evden seni çağırıyorlar dedi. Neden dedim, bişey anlatmadı. Iyice sormak, öğrenmek gelmedi aklıma. Sanki orada bişey hissetmiyordum. Mutlu olmam gerekirdi. Herşey bitti ve bu geceyide atlattım, diye düşündüm. Ama sanki kaderime gidiyordum. Dua’nda olan değil, kaderinde olanı yaşarsın, derdi annem bende öyle boşluktaydı. Eve vardık. O an hissettim bişeyler ters gidiyor. Evin kapısının önünde bir sürü ayakkabı var. Ayakabılık dolmuş, geri kalanlar sanki oraya saçılmıştı. Öyle bir korku sardıki içimi. Babam geldi aklıma. Babama kesin bişey olmuştu. Ben öylece evden teyzemlere gittim, babamda kalp krizi geçirdi, diye düşündüm. Koşup içeri girdim. Teyzem ve annem koridorda bir kadın ve bir adamlaydı. Teyzem gülerek “işte Deniz’de geldi” dedi. Ben o an ne yaşadım hiç hatırlamıyorum. Yabancı adamdan utandığım için başımı öne eğdim ve Allah’a dua ettim. Lütfen düşündüğüm şey olmasın diye. Ne kadar ayakta dikildim bilmiyorum. Yabancı adam “Merhaba Deniz” dedi ve bana sarıldı. O adam bana sarılınca irkildim. “Merhaba abi” dedim. Sarılır gibi yapıp kendimi geri çektim. Yabancı kadın “çokta utangaç” dedi. Sonrasında mutfağa geçtiğimizi hatırlıyorum. Bütün kadınlar mutfaktaydık. Erkekler ise salondaydı. Ev çok kalabalıktı. Avare inan hiçbirşey hatırlamıyorum. Tek bildiğim o gece, babam beni, bana sarılan adama vermişti. Halalarım, dayılarım, amcalarım, teyzelerim aileden herkes oradaydı. Aklım babamın bana attığı tokat ile kendine geldi. Öncesini hiç hatırlamıyorum. Kim ne konuştu bana ne dediler, ben ne dedim. Hatırlamadığım bir rüya gibi. Ama babamın tokatı ile kanepeye yığıldım. Ben düşüncede vurmaya devam etti. Küçük kız kardeşim ve annem araya girdi. Sonra babam salonun öteki köşesine gidip ağlamaya başaldı. Evdeki herkes suspustu. Babam “Demek bunca zamandır o köpeğin kardeşi için yok dedin. Ablana bunu yapan adamın kardeşi için. Ailemizin adını, ailemizin onurunu, namusunu ezen o aileye gelin gitmek istiyorsun öyle mi? O yüzden evden kaçıyorsun.” Babam bunları söylerken o kadar kötü ağladı ki, kendimden nefret ettim. Küçük kız kardeşim babamın yanına oturup onu teselli etmeye çalıştı. Babam ağlayarak içini döktü. Sizleri bu gün için mi büyüttüm dedi. Babam ağladıkça bende ağladım. Kendimden nefret ettim."
    Deniz bunu bana anlatırken gözleri doldu. Ben ise bölmeden dinlemeye devam ettim. "O gece küçük kız kardeşim herşeyi anlattı. Annem babama benim evet dediğimi söylemiş. Beni istemişler, babamda vermiş. Sonrasında beni görmeyince, gizlice nerede olduğumu öğrenmeye çalışmış. Teyzemde belki babam vazgeçer diye Cenk’i ve beni anlatmış. Sonrasıda anlattığım gibi. Eve geldim. Bilmeden benden 10 yaş büyük, abi dediğim ama kocam olacak adama sarılmışım. Belkide o an aklım herşeyi anlatmıştı ama yüreğime zor geldiği için kabullenemedi. Ve dondum kaldım. Üç dört gün odamdan dışarı çıkmadım hiç. Taki unuttuğum telefon çalana kadar. Cenk arıyordu. Beni ciddiye almayan, son aradığımda annemin yanında başından savan çocuk. Beni bu duruma sokan çocuk. Durmadan telefon çalıyordu. En son annem girdi odaya, ya sesize al ya da cevap ver dedi. Ben ise sesize aldım. Telefon titredikçe sanki beynimde zongluyordu. Dayanamadım odadan çıktım. O gün mutfakta anneme yardım ettim hiçbirşey olmamış, hiçbirşey yaşanmamış gibi. Gece odaya girince baktım ki telefonun şarjzı bitmiş. Şarjza taktım. 2oo den fazla çağrı vardı. Bi kaç tanesi mahalledki kızlardı. Diğer cevapsız aramaların hepsi Cenk’ti. Çok geçmeden yine telefon titredi. Yine arıyordu. Telefonu kapadım. Uyudum. O hafta boyunca içimde Cenk’i bitirmeye çalıştım. Ve kaderime razı gelmeye. Artık evleneceğim adam belliydi. Kendi mi buna hazırlamam lazımdı. Babama tekrar aynı şeyleri yaşatamazdım. Babamın başını yeniden önüne eğemezdim. Ablam yüzünden yaşadıkları ona çok ağır gelmişti. O adama bunu yeniden yaşatmaya hakkım yoktu. Yavaş yavaş kabullendim. On gün sonra, dini nikahı kıymak için İsmet ile ailesi geldi. Nikah kıyıldı. Ben, küçük kız kardeşim ve ismet mutfakta oturduk. Evlilikten, huzurdan, yuvadan konuştuk. İsmet benden on yaş büyüktü. İyi birinede benziyordu. Bende o sorunca kısa cümlelerle cevap verdim. Sonra onun kuzenleri geldi mutfağa, ismet çıktı. Bizde kız kıza konuştuk. İsmet’in ailesine alışmaya başladım. Sadece annesi çok mesafeli, kuralcı biriydi. Belkide oğlunu kıskanıyordu. Bana sabır etmekten başka çare yoktu. Alışmaya mecburdum. Öyle öyle aradan zaman geçti. Bi gün babam eve çok sinirli geldi. Aneme dedi ki, “Ara dünürleri bu işi uzatmayalım, haftaya nişan yaparız, bi ay sonrada düğün. Hastamız var, ölebilir de. Ölürse düğün işi kışa kayar, onuda yamayız, seneye anca bahara.” Anneme hiç söz hakkı bırakmadı. Tabi o zamanlar neden böyle yaptı bilmiyorduk. Meğerse Cenk babamın yolunu kesmiş, kızını istiyorum demiş. Ne yaşandı hiç öğrenemedim ama babamda düğünü erkene çekmiş. Ve Cenk’in yaptıklarından habersiz nişanı yaptık. Nışan güzeldi. Aile arasında oldu. Biraz da İsmet’e alışmıştım. Telefonda rahat konuşuyorduk. Öyle sevgili gibi değilde, günlük şeylerden bahsediyor kapatıyorduk. Ben iyice yeni hayatıma alıştım. Cenk sadece yüreğimdeki bir sızıydı. Hatırlamamaya, ağlamamaya çalışıyordum. Bende, Cenkt’e daha cahil yaşlardaydık ve hayatın ciddiyetini bilemiyorduk. İkimizde onun abisinin yaptıklarının kurbanıydık. Yaşananlar ikimizin bir araya gelmesine izin veremezdi. Ailem asla Cenk ile yollamın birleşmesine izin vermezdi. Ve bende bu gerçeği kabullenmeye çalışarak, unutmayı istiyordum. Düğünüme 2 hafta kala, hazırlık teleşıyla sürekli alış verişe gidiyorduk. Erkene çekildiği için bir sürü eksik vardı. Annemle alışverişteyken Cenk yolumuzu kesti. “Senden vazgeçmem seni seviyorum” dedi. Anneme “bize yazık etmeyin, bunu yapmayın” dedi. Ağlıyordu. Ben ise kendi mi zor tuttum. O an bi şok geçirdik annemle. “Oğlum git yanımızdan, bi gören duyan olur. Deniz artık nikahlı bi kız, düğünü var. Bak herşey çirkinleşmeden uzaklaş” dedi. Cenk’in boynunu büküşü, arkasına baka baka gidişi hala gözlerimin önünde. Ben beni umursamadığını düşündüm ama o an anladım ki, korkuyormuş. Cenk öyle kavgacı, kafasının dikine giden biri değildi. Ürkek, iyi kalpli biriydi. Zaten bu yüzden onu sevmiştim. İlk okulda dayak yerdi ben onu korurdum. Köpeklerden korktuğu içinara sıra ben onun elini tutup eve götürürdüm. O an Cenk’i yine ilk okuldaki hali gibi gördüm. Ürkek ve çekingen. O an anladım ki, öncesinde yaşananların gerçekten farkında değildi ve yeni yeni anlıyordu. Yüreğinde sevdası artık ağır basıyordu. Elinden gelen bişey yoktu. Cenk bizden uzaklaştıkça yaptığım hatanın farkına vardım. İsmete’e yok demeliydim. Direnmeliydim. Belkide Cenk benden bunu beklemiş ve benim yaptıklarıma kızgındı. Ailesinin yükünü omuzlamıştı ve benden anlayış beklemişti. Ben ise onu yüz üstü bırakmış gibiydim. O ana kadar mutlu bir yuvam olacağına kendimi inandırmıştım ama artık, dipsiz karanlık bir kuyunun dibindeydim. Ne girdiğim yoldan ilerlemek istiyordum, ne geri dönüp olanları düzelte biliyordum. Annemle eve döndük. Annem “artık evden çıkmayacaksın” dedi. “İsmet ve ailesi bunu öğrenirse, çok çirkin gözükürüz. Hem evleniyor hem sevgilisiyle iş tutuyor derler. Cenk artık bitti, bu gerçeğe alıştır kendini. Kimseye açıklayamayız.” Sonrasında ben evde kaldım, düğünü halamlar, teyzemler ayarlamaya başladılar. Herşey rayında gidiyordu. Ben ise ölü gibiydim. Beni seven çocuğu yüz üstü bırakmış, sevdama sahip çıkamamış gibiydin. Artık İsmet’i yabancı gibi hissediyordum. Düğüne bir hafta kala herşey kıyamete döndü. Cenk ismet’i aramış, Deniz ile birbirimizi seviyoruz, aradan çekil demişti. İsmet ve ailesi şok geçirdiler. Onlara da hak veriyorum. İstedikleri kızın sevgilisi olduğunu öğrenmek ve böyle bir gerçekle yüzleşmek, onlarında hak ettiği bişey değildi. İsmet ve ailesi herkes bizim eve geldi. Aile büyükleri ne yapacaklarını konuştular. İsmet’in annesi çok ağır konuşuyor, ağzına gelen herşeyi söylüyordu. Babam ise yaşadığı olayların altında, ezilmiş ve mahçuptu. Herkes yüzüklerin atılmasına karar verdi. Bir tek ismet karşı geldi. “Ben Deniz ile bir yola girdim, onu yarı yolda bırakmayacağım” dedi. O an bişeylerin düzeleceğini hissettim. İsmet’in yaptığı hoşuma gitmişti. Bir yanım yüzükler atılsın, bu kabus bitsin istiyordu, diğer yanım milletin diline düşmek istemiyor, ailemi daha da zor durumlara sokmak istemiyordu. Birinin çıkıp babama iki kızı var, ne biçim kızlar, demesini istemiyordum. Ben sustum, ismet yüzüklerin atılmasını istemedi, ailelerde bi anca düğünü yapıp herşeyin bitmesini istiyordu. Düğüne üç gün kala Cenk biriyle haber yolladı, “İsmet doğru biri değil. Daha önce evlenmiş, karısı doğum yaparken ölmüş, 2 yaşında bi oğlu var. Güvenme ona. Yalancı biri o” diye. Kınadan bir gün önce ismetle yanlız kaldık. Ona sordum, böyle bişey öğrendim doğru mu diye. Karısının ölmesi, çocuğunun olması, böyle bir durumda olması onun suçu değildi ama en başından beridir yalan söylemesi, aklıma takılan buydu. Mantıklı bi açıklama bekliyordum. Ama İsmet öyle bir tokat attı ki bana, yere yığıldım. “Sen daha ne istiyorsun kızım” dedi. “Derdin tasan bi bitmedi. Ailen, istekleri, sevgililerin nedir senden çektiğim. Şu düğün bitsinde rahata ereyim artık. Çeneni kapa, sus adam akıllı evlenip gidelim bu şehirden” Sonra odadan çıktı gitti. Ben öylece oturdum ağladım.
    Deniz o anda bana döndü, ve kızarmış sulu gözlerle “Biliyorum avare, ben salak biriyim. Safım, herkesi kendim gibi görüyorum ama bunları hiç hak etmedim. Hak edecek hiç bir hatam yoktu. Sadece birini sevdim, namusumla edebimle onu bekledim. Her namazımdan sonra dualarımda onunla mutlu bir hayat diledim. Ama hiç biri benim seçimim olmayan gerçekler yüzünden buradayım.
    “Üzüldüm yaşadıklarına. Bende seni mutlu evliği olan biri sanıyordum. Hatta senle ismet’e imreniyorumdum. Ne kadar mutlular diye.” dedim Denize. Demek bu yüzden benle konuşmak derleşmek istiyormuş. İçimdeki acıyı hissediyordu demek ki. “ Sonra ne oldu. Sana yalan söyleyen, düğünden önce açıklama yapmak yerine tokat atan adamı nasıl affettin”
    Deniz derin bir nefes aldı. “Zaman ve yaşanmışlık. İstemesende seni bi noktaya getiriyor. Tek seçeneğin, iki bakış açısıyla olduğun gerçeği kabul ediyorsun. Tek seçeneğin şu ki, geçmişi düzeltemez, ve olduğun hayatı yaşıyorsun. Bakış açın ise, ya isyan edip, zaten boktan olanı daha da çekilmez hale getiriyorsun. Ya da sabır edip kabulleniyorsun. Kötünün içindeki iyi parçacıklarla mutlu olmaya çalışıyorsun”
    “Zamanla sevdin, öyle mi?” diye sordum.
    “Öyle ama o kadar kolay değil. Dört kez intihata kalkıştım.” Deniz bi anda sus pus oldu. Bunu söylemek istemediği belliydi ama ağzından kaçırdı. Ben hiç müdahale etmedim. Deniz söylediği şeyin yanlış olduğunu düşündüğünden olacak ki, olayı açıklamak istercesine devam etti.
    “Avare, seni gerçekten kardeş gibi görüyorum. Çok iyi birisin, ne olur beni kötü bilme. Evliliğim çok zordu. Gelinliğim ile o eve girdiğimde, beni bi odaya kapattılar ve ismet’in ailesi salonda uzun uzun konuştular. Sonra annesi gelip beni yatak odasına geçirdi.” Deniz sustu bi an. Söyleyeceklerini, bir erkeğe söylememsi gerektiğini hissettiği çok belliydi. Ama söylemek de istiyordu. Sonra devam etti.         “İsmet bana bi köpekmişim gibi davrandı. O gece canımı çok yaktı. Sadece işini gördü. Ne konuştu, ne de başka bişey. Canım yanıyor dememe rağmen, istedikçe yaptı sonra arkasını dönüp uyudu. O gece kendimi gerdeğe giren, evliliğinin ilk gecesini yaşan genç kız değilde tecavüze uğramış biri gibi hissettim. Bir insan değil, değersiz bir hayvan gibi hissettim. O gece düşündüm durdum. Neden bunu yaşadığımı hiç kabul edemedim. Hiç bir yanlışım yoktu ki. Benim istediğim çocuk istemedi, birini sevdiğimi bildiği halde babam, ablama olanlar yüzünden beni buna mahküm etti. Evleneceğim adam, bana yalan söyledi ve çocuklu bir evliliğe mahküm etti. Beni dinlemeden, sevgilisiyle iş tutuyormuşum gibi dışladı. O günün sabahında kaynanamın ilk işi çarşafımı kontrol etmekti. Oysaki, chp’li okumuş medeni bir aile gibi duruyorlardı. Beklediğini bulmayınca, hizmetci gibi ordan oraya koşturdu. Ben ise bana düşman bir evde, ailemden 3 şehir uzakta, çaresizliğe mahkümdüm. Öğlen ezanı okunduğunda, banyoya gidip bileklerimi kestim.”
    Deniz’in sesi titremeye başladı. Gözlerinden bir damla yaş aktı. Kendini zor tutuyordu. Bu konuşmanın başında yaşadığı sıkıntıları bana anlatıp, ders çıkarmamı, kendimi toparlamamı istemişti ama şuan içini dökmek istiyordu. Anlatmaması gerektiğini düşündüğü için cümlelerinin arasında derin nefesler alıyordu. Ama birilerine anlatmak istediği içinde kendini tutamıyordu. Ben ise tek kelime etmeden onu dinliyordum. Ne kadar kendine yakın görsede yabancı bir erkeğe mahremini anlatacak kadar içinde çaresizlik büyütmüştü.
    “Kesmeyi bile beceremedim. Derim kesilmişti, ama damarlara bişey olmamıştı. Zaten bilek kesmek nedir, hiç fikrim yoktu. Tanıdık bir hemşireyi çağırdılar ve yaralarımı dikip sardılar. Bir ay karanlık bir odaya kapattılar. Kuru ekmek ve sudan başka bişey vermediler. Bir ayın sonunda hamile olduğum anlaşılınca, evde gezmeme izin verdiler. O zamanlar benliğimi kaybetmiş gibiydim. Sadece söylenileni yapıyordum. Geceleri İsmet isterse işini görüyor, gündüzleri annesi eziyet ediyordu. Ben ise git gide karnımda büyüyen çocuğun vebalini almamak için susuyordum. Evet konuşuyordum ama günlük işler için. Yoksa evdeki biriyle sohbet dahi edemiyordum. Oradaki komşular, uzak akrabalar ben soğuk davrandıkca benden uzaklaştılar. Bazen telefonda annemlerle konuşuyordum. Hiç birşey anlatamadım. O zaman ablamın  neden susmak istediğini anlamıştım. Kadın olmanın çaresizliği, ve anne olmanın insanı soktuğu hapis.”
    Deniz bana döndü. “Canını çok sıktım demi, avare” dedi. “Yok” dedim. Hikayeni dinlemek beni üzdü. Ama benle paylaşman ise hoşuma gitti. Yalnız olmadığımı hissettim.” Bunu Deniz’e derken yalan söylemiştim. Kendini iyi hissetsin diye dedim. İsmet ve ailesine çok kızgındım. İsmet!i tanıyordum iyi adam gibiydi. Meğerse içinde bir hayvanmış.
    “İşte öyle avare” dedi Deniz.
    “Bu kadar mı?” diye  sordum.
    “Tamam anlatayım, fazla uzatmayacağım. Çay molasıda bitiyor zaten. İlk doğumdan sonra ilaç içerek ölmek istedim. Midemi yıkayarak kurtardılar beni. Ne İsmet’in ilk çocuğunu nede kendi evladımı benimseyememiştim. Evde yanlız kaldıkca kollarıma jilet atmaya, sigara söndürmeye başladım. İsmet bunları gördükçe beni dövmeye başladı. İkinci kez hamile kalınca İsmet aynı evde yaşayamıyoruz diye evini bu şehre taşıdı. İlk çocuğu annesinde kaldı. İşe gidince evde benle tek kalmasını istemedi herhalde. Dört çocuğum oldu, sen hepsinide gördün, her doğumdan sonra intahara kalkıştım. Ama her seferinde kurtardılar. Son seferinden sonra İsmet değişti. Ayrı eve taşındıktan sonraki dört yıl boyunca evden bile çıkmama izin vermemişti. Hakkımdaki fikirleri değişmeye başlayınca herşey normale döndü. Evlenirken beni, kötü bir kız olarak bildi. Annesinin pişpişlemesiyle iyice düşman kesildi. Yaptığım her iyi davranışı, göz boyamak, onun gözünde iyi olmaya çalışmak gibi düşündü. Sonunda anladıki davranışlarımda sahtekarlık yoktu. İyi biri olduğumu kabullenmeye başladı. Belkide ölen karısının, acısı üstüne, bende yaşadıklarımdan dolayı ilk çocuğunu benimsemeyince, hakkımda iyice kötü fikirlere kapıldı.”
    Deniz bi anda durakladı. “Avare ben salak mıyım?” diye sordu. Cevap beklemeden devam etti. “Yani ne bileyim bana zarar veren herkesin, aslında kötü sebebler yüzünden beni dışladıklarını düşünmek istiyorum galiba. Cenk’in çaresiz aşık olduğunu düşünmek, babamın öfkesine yenildiğini düşünmek, İsmet’in acısı olduğunu düşünmek. Sanki herkesi kendim gibi  saf kalpli görmeye çalışıyor muşum gibi geliyor bazen.”
    Bunu derken Deniz’in lafını kesip şunu demek istedim; “Hayır aslında hepsi hatalı ve bedelini sen ödedin. İsmet, müthiş fiziği olan çok güzel, çok edepli, kocasına itaat edecek biri olduğunu düşündüğü için seni aldı. Böyle bir karım olsunda varsın huzurum olmasın, demiştir içinden. Saf kalbinie ve erkekte şehvet uyandıran güzelliğine sahip olmak istedi. Baban da, seni ve içindekilerini düşünmeden, kendi gruru milletin ağzına sakız olmasın diye harcadı seni. Cenk ise çaresiz değildi. Bencil ve senin düşeceğin durumları hiç umursamayan biri. Evet seni sevmiştir. Çünki bencil ve egoist insanlarda sever ve sevdiklerine zarar verir.” Bu sözler dilimin ucuna geldi ama sustum. “Salak falan değilsin. Sen Deniz’sin. Tanıdığım en iyi insanlardan birisin”
    Deniz’in, hüzün yüzünden kızarmış gözlerine umut dolu bir gülümseme geldi. “İşte öyle avare. Her aynaya baktığımda, aşk acısı, hayatın yorgunluğunu gözlerimde görürdüm. Şimdi o tanıdık acıyı senin gözlerinde görüyorum. Seni bu duruma düşüren her neyse, kurtul ondan. Kendine yük etme. Cenk yüzünden hayır dediğim bir doktorla, ya da bir polisle evlensem belkide çok farklı birde, çok farklı koşullarda yaşardım. Ama şimdi bu noktadayım. İnsan gençken, kaderinde söz hakkı olduğunu düşünür. Ama hayat ona öğretir ki, seçimleri bilei kendi seçimleri değil. Ve istediğin değil, kaderin istediği noktada oluyorsun. Avare üzülme, eğer senin için hayırlı olsaydı, gözlerine kederi koyan aşk, yüreğine mutluluğu koyardı” 

    Molanın vakti çoktan geçmişti. İşe döndük. O gün iş daha eğlenceli geçti. Birbirini tanıyan iki güzel kardeş gibi samimiydik. Deniz'in morali düzelsin diye, fıkralarla, şebeklik yaparak onu güldürdüm. Gülmek bir insana bu kadarmı yakışırdı. Deniz de sanki üzerinden bir yükü atmış gibi özgürdü. Akşam patron fabrika temizliğininde bittiğini ve sezonun artık kapandığını söyledi. Yani son günümüz olduğunu bilmeden dertleşmiştik. Deniz'i yüreğinde taşıdığı yarım kalmışlığı ve o ağlamamak için direnen kızarmış gözleriyle hatırlayacaktım. İşten çıkınca, onu evinin yol ayrımına kadar geçirdim. Helallik alıp yolumuza gittik. Galiba ben, ona yan gözle bakmayan ilk kişiydim. Ve onun gibi yüreği kırık biriydim. Bu yüzden bana yardım etmek istedi. Ben ise beni anlayan biriyle dertleştiğim için biraz mutluydum. Bir kaç ay sonra Sincabımla karşılacak, gerçek aşkın ne olduğunu öğrenecektim. Ve tüm acılarımdan kurtulacaktım. Deniz ise ne oldu hiç bilmiyorum. Beni kardeş gibi gördüğü ve benle konuştuğu için mutluydu. Vedalaşırken bile bunu hissettim. O, iki elini önünde birleştirmiş, tüm zerafetiyle evinin sokağında gözden kayboldu. Sonrasında Deniz'i hiç görmedim. Biri bana İsmet'in evini taşıdığını söyleyince, bir daha yollarımızın kesişmeyeceğini anladım. Aklıma geldikçe hep dua ettim. İnşaallah gittiği yerde mutludur...

Yorumlar

  1. bu kadar temiz kalpli insanlara yazık ediyorlar. üzüldüm bee

    YanıtlaSil
  2. Avare üzülme, eğer senin için hayırlı olsaydı, gözlerine kederi koyan aşk, yüreğine mutluluğu koyardı”

    Kitap ta en çok hosuma giden yer bu dizeler di ve o kaar doğru ki
    "GÖZLERE KEDERİ KOYAN AŞK YÜREĞE DE MUTLULUĞU KOYAR DI..! "

    YanıtlaSil
  3. Vay bee helal olsun nasılda herşeyin üstesinden gelmiş çok iyi bu söz çok doğru GÖZLERE KEDERI KOYAN AŞK YÜREĞE DE MUTLULUĞU KOYARDI..👏👏😔

    YanıtlaSil
  4. Maşallah denizi de herkes istemiş :)

    YanıtlaSil
  5. Sevgi neydi aşk değildi sevgi emekti. Kader gözlerde kaybolan yürek dağlayan tek gerçek

    YanıtlaSil
  6. Denze yazk olms Cenkte onun gbi mahsm sadce benclk ypms

    YanıtlaSil
  7. O neder şu neder diye ne çok aşk yüreğe kazlmstr

    YanıtlaSil

Yorum Gönder