Birazdan yarım kalmış bir yüreğin sessiz
haykırışlarını okuyacaksınız. Paylaşımlarım hep aynı duygular üzerine olduğu
için bir çok kişi yazdı bana. Derdini anlattı, derdimi dinledi. Ve Esma’da
bunlardan biri. Anlattıkları çok naif ve temiz bir sevginin türküsü gibiydi. Ne
dillere destan olacak kadar efsanevi, ne de unutulmaya yüz tutacak kadar basit.
Ben dinlerken üzüldüm, yaşadıklarımdan izler gördüm. Sen bu yazıyı okuyan,
belki bu hikaye senin de yüreğine dokunur.
Hikayede bir tek Esma’nın ismi geçti. Çoğu hikayede kişilerin ismini
değiştiririm ama bu sefer yapmadım. Esma gerçek ismi. Sevdiği çocuktan
bahsederken hep o diye bahsetti. O yüzden çocuğun ismi gizli kaldı. Esma
söylemedi ben sormadım. Bazen konuşurken bazen mesajlaşırken yaşadıklarını
parça parça anlattı. Ben hikayenin hiçbir yerini değiştirmeden, ekleme
yapmadan, anlattıklarını zaman çizgisine oturtarak olduğu gibi yazacağım. Hem
Esma’ya hem de sevdasına saygımdan ötürü. İşte şuan evli olan, üç çocuk annesi
ve kocasını saygıdan gelen sevgiyle bağlı olan, bana eski sevdasını anlatırken
bile kocasına bağlılığını defalarca söyleyen, tek bir cümle bile kuramamış
gençlik sevdasının yarasını taşıyan Esmanın, kendi ağzından hikayesi…
Avare aslında nasıl anlatsam bilmiyorum. Ben öyle dışarı
çıkıp gezen arkadaş ortamı olan bir kız değildim. Hani bilirsin ya, ev kızı
işte. Ev işlerinde annesine yardım eden, annesinin sözünden çıkmayan, içe
kapanık pasif bir kızdım. Çok dışarı çıkmazdım. Çünki çıksam ve bi erkek bana
baksa kendimi kötü hissederdim. Acaba eteğim mi dar, üstümdeki mi uygunsuz.
Anlarsın ya, görmeyince insan yabancı kalıyor bazı şeylere. Lise okumadım ben
ama orta okula giderken bile kitaplarımı kucağıma alırdım. Kimse memelerimi
fark etmesin diye. Öyle yetiştik çünki. Şimdi kızlar, değil belli olmasın diye
çaba göstermek, göğüsleri belli olsun diye dar gömlekler giyiyor. Onlara kötü
diyemem ama biz öyle gördük. Neyse işte o kafada bir kızdım.
Bizim yan tarafta bir alamancının evi vardı. Yıllardır
boştu. Sonra haber aldık kiraya vermişler. Ev boş diye onların bahçesine kışlık
odunlarımızı bırakmıştık. O odunları bizim bahçeye taşıdık. Babam, kimdirler,
neçidirler diye araştırdı biraz. Alamancının askerlik arkadaşının ailesiymiş.
Arkadaşı ölünce, evi onun ailesine vermiş. Kadın ve iki çocuğu gelecekmiş diye
öğrendik. Bir kaç gün sonra bi kamyon geldi, eşyalarına yardım ettik. Kadın ve
sekiz yaşında bir kızı vardı. Oğlu memlekette kalan koyunları satıp sonradan
gelecekmiş. Evlerini yer ettik. Ilk iki gün yemek ve çay götürdük. Diğer
komşularla beraber evlerine yerleştirdik. Eskiden insanlar güzeldi Avare.
Komşuluk vardı. Neyse işte öyle. Sonradan oğlu da geldi. Bizim salonun
penceresi sokağa bakıyordu. Arada evin bahçesinde vardı ama yoldan gelen gideni
görebiliyorduk. Bi gün çok güzel bi ses duydum. Yüreğim bi pır pır etti.
Kaldırımda oturan çocuklar vardı. Hepsini tanıyordum ama o sesin sahibini
tanımıyordum. Sonradan jetonum düştü. Yeni taşınan evin genç oğluydu. Öyle bir
duyguyduki, hala o anı hatırlarken aynı masum mutluluğu hissediyordum. Çok
güzel konuşan, hiç küfür etmeyen biriydi. Akşam üstü gençler iş ya da okuldan
döndükten sonra o kaldırımda otururlardı. Çünki karanlık çöksede, sokak lambası
orayı aydınlatıyordu. Hem de kimsenin evine rahatsızlık vermeyen bi yerdi. Ben
fırsat buldukça o pencereden konuşan çocukları dinlemeye başladım. Ne bileyim
avare, hoşuma gidiyordu işte. Bir iki kez görme fırsatım oldu. Bizim bahçede
elbise asarken, o evinden çıkıp gitti. Gözleri bi kere bana yöneldi, hemen
başını çevirip yürüyüp gitti. Bi yandan hoşuma gitti, etrafındaki kızlara
bakmayan biriydi, bi yanım acaba hakkımda ne düşünüyor diye şüpheye kapıldı.
Yani beni nasıl görüyordu acaba. O kendi bahçe kapısından gidip sokaktan gözden
kaybolana kadar onu izledim. Bi yürüyüşü vardı, bi çakası vardı, hiç bir kız
karşı koyamazdı. O sesi, o konuşması insanı mest ediyordu. Ben artık salonun
penceresinden mahallenin gençlerini dinler oldum. Aklımda sevgili olmak yoktu ama
ne bileyim işte, manasızca ondan kırıntıları toplamak, onun varlığını hissetmek
istiyordum.
Bi gün uzaktan amcaoğlum ona bi soru sordu. “Ne oldu şu kız.
Açılabildin mi.” Dedi. O ise “Yok daha açılamadım” dedi. O an başımdan aşşağı
kaynar sular döküldü. O birini mi seviyordu. Acaba ben olabilir miyim diye
düşündüm. Amcaoğlum “lan gidelim aşşağı mahalleye orada takılalım. Kimse bu kız
bilsin herkes. Kız bizim yengemiz. O mahallede dayak yesekte, yengem için
değer. Bari sen söyle yengemiz kim, bilelim” ben o sıra tükendim. Çekyatta
öylece kaldım. O ise “Yok be. Kıza laf söz gelir. Uygun düşmez. Vakti gelsin
söylerim.” Dedi. Ben odama geçtim. Ağlayasım vardı ağlayamıyordum. Yıkılmıştım.
Kendime kızdım. Salak dedim. Sen öyle izle sadece dedim. Başka kızlar kapar
dedim. Onlar taşınalı 3-4 ay olmuştu ve daha denk bile gelemedik hiç. Zaten
artık denk gelmek bile istemiyordum. Gitsin salak bir kıza aşık olsun. Bir kaç
hafta geçti. Annemle komşunun mevlidi vardı ona gidiyorduk. Sokaktan karşıdan o
geliyordu. O an onun orda saçını başını yolmak istedim. Şimdi düşünüyorum da,
kızken çok salakmışım. Çocuğun benden haberi bile yok diye düşünürken, onu
başkasıyla hayal edip kendi kendime öfkeleniyordum. Ben onun gelişini
izliyordum, o ise kafasını kaldırıp bakmıyordu. O an, salak ama delikanlı çocuk
dedim. Birini seviyor, sevdiği için kimseye bakmıyor diye düşündüm. Yanımızdan
geçerken annem seslendi, hal hatır sordular birbirlerine. Ben tek kelime
etmedim. Öyle sinirli bakıyordum ki, gözlerimden ateş püskürüyordu sanki. Annem
bile fark etti. Ben annemin bir adım gerisindeydim, annemle selamlaşıp tam
gidecekken bana baktı. Piç öyle bir baktı ki, o an boynuna sarılasım geldi.
Bide göz kırpmaz mı, hem içim pır pır ediyor, hem öfkeden onu öldüresim var. O
gitti biraz, biz yürümeye devam ettik.
Annem dedi ki, “Esma o ne bakıştı öyle. Çocuğa ayıp oldu,” dedi.
Bende, “ayıp değil mi kızlarla konuşması” dedim. “Daha dün geldi, şimdiden
rahat rahat konuşuyor.”
Annem kızdı. “Çocuğun bi yanlışı yok. Benle konuştu, sana
bakmadı bile. İnsanın kalbini bilmeden hakkında karar verme, günaha girme.
Efendi çocuk” dedi. Biz sokağın sonuna varmadan dayanamayıp geriye dönüp
baktım. Piç bana omuzunun üstünde bana baka baka gidiyordu. Gözümden o kadar
düştü ki, anlatamam. Ben sevgilisi var diye, hem üzülüyordum, hem öfkeliydim
ama belli ki bende onu yanlış tanımıştım. Her gördüğü kıza mavi boncuk veren
bir karaktersizmiş. Utanmadan annemin yanında bana göz kırptı, bide arkamdan
beni süze süze gidiyordu. Öyle yıkılmıştım ve bi o kadarda nefret doluydum.
Onun gibi birini nasıl sevdim diye kendime kızgındım. Sonra KÜTT diye direğe
tosladım. Arkama bakıyordum, direği görememiştim.
“Önüne baksana kızım. Yere bakarak yürüme, bide böyle insanın kalbini bilmeden
hakkında kötü konuşursan ahı tutar işte.” Dedi annem.
“Kim koydu bu direği buraya” dedim sinirle.
“Elektirik şirketi koymuştur herhalde” dedi annem gülerek. “Ben bu eve gelin
geldiğim günden beridir orada”
“Çok komik demi anne” dedim.
“Hadi yürü” dedi annem. “Mevlide geç kalıcaz”
Ben annemle devam ettim. Anlım ise çok ağrıyordu. Annem sokağı döndü. Ben
sokağı dönmeden yine baktım. Eli karnında kahkaha atarak gülüyordu. Fark etti
bilmiyorum ama gıcık olmuştum. “Gıcık şey” der gibi dilimi çıkarıp köşeden
kayboldum.
Öyle işte avare, yeni taşınan komşumuzun oğluna kapılmıştım.
Daha içimdekileri bile belli edemeden, birini sevdiğini öğrendim. Yıkıldım,
kızdım, ne yapacağımı bilemedim ve o ise çapkın biri çıktı. Hiç erkekle el ele
bile tutuşmamış ben, sadece onun sesine konuşmasına vuruldum. Sonra onu
gördüğümde ondan gözlerimi alamadım. O zamanlar çok saçma geliyordu ama dar kot
pantolon giyince poposu çok tatlıydı. Şimdi bile aklıma gelince, o zamanki
utanışımı hisseder gibiydim. Herhalde onlar geleli 5 ay kadar olmuştu. Bense
olmayacak bir sevgiye kapılmıştım. Daha tek bir cümle bile kuramamıştım ona
karşı.
Iki hafta sonra kadar, salonun penceresinden yine onun
sesini duydum. Biraz sesli konuşuyor gibiydi. Sanki benim duymamı istiyordu.
Nebileyim öyle hissettim. Kendi kendime saçma hislere kapılma dedim.
Dayanamadım pencerenin dibinde oturdum. Ne konuşuyorlar, dinlemek istedim. O
sıra gülümsüyordu herhalde. Biri sordu, kendi kendine ne gülüyorsun oğlum dedi.
O ise, aklıma bişey geldi ona güldüm. Iki hafta önce aşşağı mahallede sevdiğim
kızla karşılaştım. Tam ona açılacaktım benden kaçtı. Önüne bile bakmadı. Direğe
bodozlama kafa attı. Galiba o da benden hoşlanıyor.”
Ben o sıra ruhumu teslim ettim sanki. Benden mi bahsediyor acaba. Başka kim
olabilirdi ki. İki hafta önce direğe toslayan bendim. Herhalde, kimse anlamasın
diye, aşşağı mahalleden birini seviyorum, dedi. Ben pencereden dikkatlice ona
bakmaya çalıştım. 20 metre kadar ilerdeydi. Bahçedeki kavak ağacının yaprakları
arasından onu zar zor seçiyordum. Bahçe duvarının üstünden omuzları bide başı
gözüküyordu. İşte o an yerime çivilendim. Yaprakların arasından gözlerini
gördüm. Dimdik bana bakıyordu. Hemen çekyata uzandım. Derin derin nefes aldım.
Demek beni görüyordu. Bunca zamandır, oradan konuştukları hep bana birer
mesajdı. Avare, şimdi düşününce hala o duyguyu özlüyorum. İlkler hep çok masum,
çok güzeldir. Ben çekyatta uzanmış gizlenirken, yabancı olduğum aşkı, sevgiyi,
heyecanı, korkuyu, şaşkınlıkla hepsini iç içe yaşıyordum. Onun beni uzanırken
görmediğini biliyordum. Hani kundaktaki bebekler sırt üstü yatarken, sevinçten
ellerini kollarını saçma sapan sallar ya, bende öyle bi sevinç patlaması
yaşadım. Onun sevdiği kız benim diye diye çığlık atasım vardı.
Sonra annem korkuyla salona bi girişi vardı. Beni çekyatta
öyle hareketler yaparken görünce, sara nöbeti geçirdiğimi düşünmüş. Ben
doğruldum. Annem korkuyla bana bakıyor, ben ne diyeceğimi düşünüyorum. “Böcek
girdi sırtıma” dedim. “Korktum, ölsün diye sırt üstü cebelleştim” dedim. Annem
üstümdekileri çıkarmaya çalıştı. Akrep olabilirden başladı, yılana kadar gitti.
Kadıncağıza da hak veriyorum, kızı öyle görmek korkutmuş olmalı. O günü bi
şekilde atlattım. Ben ise artık dünyanın en mutlu kızıydım. Gece mutluluğumu
doya doya yaşadım, sonra bi korku sardı bedenimi. Artık onun beni sevdiğini
biliyordum ve istemeden ona ilgimi belli etmişim. Beni sevdiğini söyledi ve
direk göz göze geldik. Yani artık onunla denk gelirsek, eskisi gibi bakamazdım.
Onun beni sevdiğini biliyordum, o ise bunu bana gösterdiğinden emindi artık ve
benim bundan haberdar olduğumu biliyordu. Ben onunla karşılaşamazdım.
Utancımdan ölürdüm. Ve öylede yaptım. Iki hafta kadar evden çıkmadım. Ama
onunla denk gelmemiz kaçınılmazdı. İllaki bi yerde karşıma çıkacaktı. Ben
geçiktirsemde biz iki komşu çocuğu gibi değilde birbirini seven iki kişi gibi
bakıcaktık birbirimize ve buda beni korkutuyordu. Avare sana bu söylemem ayıp
biraz ama anneme adet sancım var demiştim. Öyle çıkmadım evden. Biraz daha
uzatsam doktora felan götürecekti. O yüzden iyleştim demek zorunda kaldım. Hasta
olduğumu söylediğim süre boyunca kendimi günaha giriyor hissettim. Çünki yalan
söylemiştim. Gizli gizli Kuran-ı kerim okuyordum. Annem görmeden. Görse hasta
olmadığımı anlardı. Iyleştiğimi söylediğim gün beni bakkala gönderdi. Öğlen
vakti olduğu için, kafam rahattı. O iştedir, denk gelemeyiz herhalde diye
düşündüm. Bakkala varana kadar kafam rahattı. Bakkala gidince, bakkalcı Ayfer
abladan küçük yoğurt istedim. O dolaptan almaya gitti. İşte tam o sırada “o”
dibimde o belirdi. Bi adım gerimde yan tarafımdaydı. Ben kazık gibi olduğum
yerde hareketsiz kaldım. Aklımda binlerce soru, Ayfer abla görse anlar mı, ya
da bir başkası, ben nasıl ona bakıcam, iyi davransam, ki davranabilir miyim,
beni kötü kız olarak görür mü, kötü davransam, istemeden olabilir, benden uzaklaşır
mı? Ben kafamda bunları geçirirken o bişey mi dedi, ben mi öyle sandım,
demesini mi istedim hala bilmiyorum. Önümde duran çikolataları işret eden elini
fark edince sakinleştim biraz. Iki tane çikolatayıı işaret ediyordu. O mu bu
der gibi. Istemeden döndüm ona baktım. Gülüşü hala gözlerimin önünde. Mutluluk
bu kadar masum ve güzeldi o an. Elimle bi tanesini işaret ettim ve kimse
anlamasın diye hemen kendime çeki düzen verdim. O sıra Ayfer abla geldi. Ben bi
adım yana kaydım. O ise benim seçtiğim çikolatadan iki tane alıp parasını ödedi
ve çıktı. Ben heyecandan ne yaptığımı bilmeden, yoğurdu alıp çıktım. Sonradan
ayfer abla anneme deyince, parasını ödemediğimi hatırlıyorum. Neyse avare ben
başım önümde, kimseye, özelliklede ona görünmeden eve doğru hızla yürüdüm. Tam
bahçe kapısından girerken kaldırımın üzerine bırakılmış çikolatayı fark ettim.
O an mutluluktan çığlık atasım geldi. Bana çikolata almıştı ve kimse anlamadan
gizlice vermeye çalışmıştı. Çikolatayı almak için eğilirken, o an acaba beni
izliyormu diye düşündüm. Dönüp etrafa göz gezdirmek istedim ama ya beni
izliyorsa ve göz göze gelirsek ne yapardım ki. Herhalde utanacağımı hissettiğim
için çikolatayı alıp eve girdim. O çikolatayı yıllarca sakladım. Ta ki düğün
günüme kadar. Neyse işte ben onunla epey denk gelmedim yine. Sonbaharın
ortalarına gelmiştik. Bahçedeki kavak ağacı yapraklarını dökmüştü ve salonun
penceresinden sokak artık daha net gözüküyordu. Onun annesi arada bize
geliyordu. Iş güçten bahsederken oğlunu anlatıyordu bazen. O şekilde ondan
haber alıyordum. Demircideki işinden çıkmıştı. Petrolde bensin dolduran eleman
olmuştu. Bazen gündüz, bazen gece vardiyasında çalışıyordu. Ben bunu
öğrendikten sonra her gün sabah namazına daha erken kalkıyordum. Belki sokaktan
geçişini görürdüm diye. Allah affetsin annem arada yakalardı, teheccüd namazına
kalkıyorum derdim. Kadıncağızda ne sevinmişti. Galiba vardiyası değişmişti.
Sabah ezanından biraz önce sokaktan geçip evine gidiyordu. Her geçişinde bizim
evin penceresinden içeri bakıyordu. Belli etmek istemiyordu, o saatte bi gören
olur diye. Hissediyordum gözleri beni arıyordu. Bi gün cesareti topladım ve
salonun ışını açık bıraktım. O da geçerken, hemen fark etti. Beni pencereden
görünce önce bi dondu kaldı. Sonra iyice etrafına bakıntı. Kimse yoktu. Zaten
gecenin bu saatinde kim olabilirdi ki. Ben öyle heyecanlıydım ki, dondum
kaldım. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama uzunca bakıştık. Onunla tek bir cümlemiz
yoktu, ama bakışlar her şeyi anlatıyordu. Artık emindim, en başından beridir
sevdiği kız bendim ve o çapkın biri değildi. Galiba annesi ve kız kardeşine
baktığı için, imkansızlıklar içindeydi. Fakirdiler. Biz sabaha karşı birimizin
gözlerine bakarak sanki her şeyi konuşuyorduk. Moralsiz ve sıkın olduğum
zamanları öyle iyi fark ediyordu ki, güleyim diye gecenin bi yarısı yolun
ortasında saçma danslar yapıyordu. Sanki halay başıymış gibi, bir elinde mendil
tek başına halay çekiyordu.
İşte öyle avare, biz hiç konuşamadık ama o kadar güzel birbirimize
içimizdekileri anlatıyorduk ki. Gözlerle, el kol hareketleriyle, sessiz sinema
oynar gibi. O zamanlar rüya gibi geçti. Avare bundan sonrakileri biraz üstünden
geçerek anlatıcam. Çünki, benim için hala içimi acıtan şeyler. Bi gün annemle
komşudan, kuran okumadan dönüyorduk. Eve varmadan onu bizim bahçeden çıkarken
gördüm. Annem de şaşırdı. “Allah Allah ne oldu acaba” dedi. Eve gidince babam
söyledi. Askere gidiyormuş, komşularla helalleşmek için geldi. Yüreğime öyle
bir ağırlık çöktü ki, bir daha onu göremeyeceğimi hissettim. Bide acaba
gitmeden onu görebilir miydim. Bir kez olsun karşılıklı konuşmayı çok
istiyordum. Ona sarılmayı çok istiyordum. Böyle sıkı sıkı sarılıp, ben seninim
demek istiyordum. Ertesi günün sabahında çok bekledim. Ama gelmedi. Sonradan
öğrendim. Muâne kaçağı olmuş. Sonra da asker kaçağı durumuna düşmüş. Komutana
durumunu anlatıp bi gün izin istemiş. Iş ve evden helallik alıp teslim olmuş. O
askerden dönene kadar görmedim onu ama her günüm onla geçti. Asker yareni
gibiydim. Ne gibisi, öyleydim. Haa avare bide şey vardı. Beni çok utandıran. Bi
gün komşumlara gitmiştik. Yeni gelinin bebeği olmuştu. Gidip, kuran-ı kerim
okuduk, ilk banyosunu yaptırdık. O kadar tatlıydı ki. Ilk kez bir bebeğim olsun
istedim. Ama ondan olsun istedim. Yeni gelin bakışımdan fark ettiki herhalde
“inşaAllah seninde bir gün böyle bebeğin olur” dedi. Bi an boşluğuma geldi, o
kadar kadının içinde “İnşaAllah” dedim. Sonra bi utandım. Annemde şaşırdı.
Gülsüm teyze açık sözlü biriydi. Yine hiç acımadı lafını söyledi. Anneme döndü
dedi ki “Kızın büyüdü serpildi, öğretiyon demi ona çocuk nasıl olur. Yavaş
yavaş öğrensin” ben oturduğum yerde dondum kaldım. Utandım yerin dibine girdim.
Kadınlar konuşuyor gülüyordu. Aklım onlarda değildi. Çocuk nasıl yapılır
biliyordum. O an aklıma o ve ben geldi. Gözümün önüne o sahne geldi. Bi yanım
yaşanacaklara öyle hazırlıksızdı ki, bir yanım ise onla olsun istedi. Ben o gün
herhalde aklımı yitirdim. Biri aklımdan geçenler, onunla yatakta çocuk
yaptığımızı düşündüğümü anlar diye kıpkırmızı gezdim. Işte öyle avare, saf bi
kızdım ve birine aşıktım. Tüm duyguların ilkini onunla hissettim.
Dedim ya çok anlatmayacağım, hızlıca geçeceğim. O
askerdeyken, onların evinde yangın çıktı. Annesi ve küçük kız kardeşi birbirine
sarılarak ve yanarak şehit oldular. Yanarak ölmekte şehitliğin en alt mertebesidir
derler ya. Biz onun ailesini defnettik. O uzaktaydı yetişemedi. Sonrasında bir
haftalığına izne geldi. Gece gündüz annesinin mezarının başındaydı. O kadar çok
istiyordum ki yanına gitmeyi. Ağlayacağı omuz olmayı. Biliyordum o yalnızdı ve
ben onun acılarını sarmak istiyordum. Belki iyleştiremezdim ama acısını
hafifletirdim. Hiç fırsatım olmadı. Ben onu göremeden gitti.
Dile kolay son gördüğümden bu yana 18 ay geçmişti. Bekledim onu. O dönmeden
bizim mahallede para topladık ve eve biraz çeki düzen verdik. Çok bişey
değildi. Kapı pencereler ve bi oda döşeyecek kadar mobilya koyduk. Bende gittim
yardıma. Ben bile o evde gezmeye dayanamazken acaba o nasıl dayanacak dedim.
Annesi ve kardeşinin öldüğü yerdi. Neyse o döndü. Ben onu yine salonun
penceresinde bekledim. Ilk iki gün yoktu. Sonra iki gün boyunca her sabah
geldi. Öylece karşı duvarın dibinde oturuyor, sigara içiyordu. Onu anlıyordum.
Aklından kimsesiz olduğu, yuva kuramayacağı, fakir olduğunu geçirdiğini
hissediyordum. Kimse görmeden karşısına çıkacaktım. Ona tek bir cümle
söyleyecektim. “Rabb’im büyük, illaki düzelecek her şey. Ben seninim ve
gerekirse seni bir ömür boyu beklerim.”
O yazın sonunda halamlar bize misafir gelmişti. Halamın çok
fesat bir kızı vardı. Hiç sevmedim, halada sevmem. Halakızı ondan bahsetmeye
başlamıştı. Belli ki ondan hoşlanmıştı. Benim rahatsız olduğumu anlayınca
sordu, “sende mi ondan hoşlanıyorsun” ben “yok” dedim. Biliyordum ki evet
desem, olmayanıda ekler herkese söylerdi.
Neyse avare çok girmek istemiyorum bu kısma. Halakızı ondan
hoşlandığımı anlayınca, beni dışarı çıkarıyor, mahalleden çocuklarla denk getiriyordu.
Başta anlamadım ama galiba önceden o çocuklarla konuşup, onlarla aramı yapmaya
çalışıyordu. Ben ise sevdiğim çocuk görecek diye uzatmadan oradan kaçıyordum.
Halakızım biraz arsızdı. Namussuz diyemem ama rahat hareket ederdi.
Bi gün halakızıyla onu sokakta konuşurlarken gördüm. Onu son görüşümdü.
Halakızının yanında sinirli bir şekilde çekip gitti. Eve gelince defalarca
sordum. Ne konuştunuz diye. O ise sadece merhabalaştık dedi.
Sonradan öğrendim ki evide bırakıp çekip gitmiş. Ve ben
aklımda yüzlerce soruyla kaldım ortada. Halakızımın tek lafıyla öyle
sinirleneceğini sanmazdım. Belkide benden habersiz, sanki ben söylemişim gibi
benden haber götürüyordu. Ince ince onu benden uzaklaştırıyordu. Yoksa başka
açıklaması olamazdı. Mahhalledeki çocuklarla buluştururken, acaba ona denk mi
getirmeye çalışıyordu. Bunların cevabını hiç öğrenemedim.
Hep kendime kızdım. Neden utangaçtım ki, neden yanına gidip
konuşmadım ki, o beni bu kadar sevdiğini gösterip neden tek kelime etmeden
çekip gitti ki. Bu soruların cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğimi biliyorum.
O nerde ne yapıyor, yaşıyor mu hiç bilmiyorum.
Şuan evliyim ve üç çocuğum var. Melek gibi kalbi olan bir kocam var. Ona
yaşadıklarımı hiç anlatmadım. Beni anlardı ama erkek adam sonuçta, kalbinde
şüphe olsun istemedim. Ne zaman o aklıma düşse, o gün işten dönünce kocamın
ayaklarını yıkarım. Kendi içimde kocama sadakatimi, kendime göstermek için.
Kocamda alnımdan öper ve her seferinde “Seni bana nasip eden Rabb’ime şükürler
olsun” der.
İşte öyle avare, hep duacısı olduğum üç erkek çocuğum ve
kocamla mutlu bir evliliğim var. Ve ne kadar istemesemde, asla cevabını
öğrenemeyeceğim sorularla kalbimi hüzünlendiren, kimseye diyemediğim bir yaram
var.
Yorumlar
Yüreğimi acıtı bu hikaye güzel di bu yazımı okuyan ve gören kişiye sesleniyorum utanmayın sakın kesinlikle kızlar onun yanına gidin onun sevgisine den eminseniz konuşun dertlesin onunla yaptığın şeyi pişmanlığı yapmammam pişmanimlıği dan İyi dir gerçekten bu arada sakın üzme kendini olur mu o güzel göz yaşlarıniza yazık etmeyiniz Hayat bir şekilde devam ediyor. Sen ne çektiysen emin ol ki, ne Rabb’ine isyan etmeye sebeb, ne de hayata küsmeye…”eger konuşmak istersen dinlerim bir sosyal medya hesabını yaz oradan konuşuruz erkek ya da kız fark etmez ben her zaman yanındayım
YanıtlaSilŞuan gönlünü daraltan o sıkıntıdan tez zamanda feraha kavuşman nasip olsun inşallah 🙏🤲 her zaman yanındayım ben unutmayın
YanıtlaSilçok güzel bir hikaye nerdeyse Ağlicam ☹️
YanıtlaSil