Duygu'nun Hikayesi


 Kimi zaman yalnız kalmaktan, kimi zaman anlaşılamamaktan, kimi zaman ise sadece bir yük olur yüreğe, yaşanılanlar dökülür dile. Işte takipcim Duygu da belki bu yüzden anlattı hikayesini. Yanlış bir kararla, istemedi halde sevdiğinden vaz geçmenin hikayesi.
Duygu bunu anlatmak isterken kararsızdı. Biriyleriyle paylaşmak istemiyor gibiydi. Sonradan anladım ki hikayedeki yanlışı kendisinde görüyordu ve biriyle paylaşmak o suçluluk duygusunu yeniden hissetirebilirdi. Duygu yine de bana hikayesini anlattı. Isimler baş harfleri aynı olacak şekilde değiştirildi. Diğerleri olduğu gibi yazıldı.
Kendinize ders çıkarmanız ve sevmenin emek gerektirdiğini anlamanız dileğiyle…

İsmim Duygu, kız mesleği bitirdim. Kocaelide mesleki eğitim fakültesini okudum. Şu an ana sınıfı öğretmeniyim. Evliyim ve kızım var. Bu benim hayatımın çok basit özeti. Lakin basit olmayan bir dönemi vardı. Benim için zor ve karmaşık duyguları yaşadığım bir dönemdi.
İlkokulu bitirdiğim yaz, ahiretliğim olan Yonca ile tanıştım. Köylerimiz birbirine yakındı, Yonca’yla birbirimizi anlıyorduk. Görüştükçe, zamanla arkadaş olduk. Güzel bir yaz tatili geçirdim o yıl. Okullar açılınca babalarımız okuma taraftarı değildi. Bu yüzden Yonca’yla bir yıl kuran kursuna gittik. Aradan geçen bir yılın sonunda ikimizde karar verdik, okumalıyız. O babasını ikna edebildi ve kız mesleğin ortaokul kısmına yazıldı. O zamanlar meslek liseleri orta okuldan başlıyordu. Ben ise babamı ikna edemedim. Her gece ağladım, zırladım. Yonca okula başlayınca benim için çok daha zor oldu. Evde hep sorun çıkardım. En sonunda daha fazla baş edemediler ve bir ay sonra benide okula yazdılar. Babam anneme git okula yazdır şunu dedi. Annemle gittik ve kayıtlar kapanmıştı. Beni okula yazdıramadılar. Ben yine başladım ağlamaya. Bilerek yapmıyordum, gerçekten çok zoruma gidiyordu ve öfkemi öyle dışa vuruyordum. Okul müdürü durumdan haberdar olmuş ve kıyamadı beni okula yazdırdı. Öldüyse ruhu şad olsun baba gibi sevdim kendisini. Çok yardımcı oldu bana. Ben yazıldığım günün ertesi günü sınava girdim. Birinci sınavlar çoktan başlamıştı.
Neyse biz Yonca ile Bolu’nun bir ucundan diğer ucuna yürüyerek gidiyorduk. Hiç bir zorluk okuma hevesinden alıkoyamadı bizi. Belki bıkarız diye babam belediye otubüsü için yol parası bile vermezdi. Çokta harçlığım olmazdı ve canım çekmesin diye kantine bile inmezdim. Ne yalan söyliyim, zengin çocuklarına çok imrenirdim.
Bunları kendimi biraz anlatmak adına söyledim. Gelelim benim pişmanlığıma. Pişmanlık demeyeyim ama içimde izi olan o yaşanmışlığa. Okul yolu üstünde Yonca’nın teyze kızının evi vardı. Bazı günler eve giderken ona uğrar, çayını içerdik. Kafa dengi biriydi ve sohbetlerimiz çok eğlenceli geçerdi. Onun adını hatırlayamıyorum. Yüzü gözümün önüde ama ismi hafızamdan silinmiş. Bi ara rahatsız olduğunu duymuştum, Rabb’im şifa versin.
92/93 eğitim yılı lise son sınıfındayız. Kış mevsimi başlangıcı. O gördüğüm zaman o dönemdi. Bolu’nun ayazı çok keskindir. O gün okuldan eve dönerken çok üşümüştük. Yonca dediki, hadi ablama geçelim, yol üstü ısınırız. Geç olacaktı ama soğuk daha kötüydü. Kabul ettim ama bilmediğim şey bu planlıymış. İşte benim gönül yaram onun teyzesinin oğlu.
Neyse gittik. İçeri girdik, abla çayı demlemiş, sofrayı kurmuş. Salonda kanepenin köşesinde biri oturmuş. İlk çekindim, ablası bunu fark edince, onu kardeşim diye tanıttı. Adı Çetin'di. Arada gözüm kayıyor ona bakıyorum ama çok utanıyorum. O ise başını yerden kaldırmıyor desem yeridir. Aileden olunca ortama ısındım. Beraber yemek yedik. Yonca bişeyler soruyor, o ise kısa cevaplar veriyordu. Saat epey ilerledi. Yonca kalk dedim, annem merak edecek, geç oldu. Yola devam ettik. Kız muhabbeti işte takıldım Yonca’ya, kız senin nu kadar yakışıklı teyze oğlun var neden söylemiyorsun dedim. Gerçekten şakasınaydı. Yonca güldü, beğendin mi diye sordu. Allah’ı var yakışıklı dedim. Tabi her şeyi sonradan öğrendim, Yonca ablasıyla plan yapmışlar, amaçları bizleri tanıştırmakmış. Kendisi aşçı, istanbulda çalışıyormuş. Bolu’ya izne gelmiş. Sadece bunları biliyordum onun hakkında. Aradan kaç zaman geçti bilmiyorum ama haber göndermiş, uygun görürse konuşmak isterim demiş. Aslında aklımda yoktu ama, gençliğin ilk zamanları, etrafındakilerin bir konuştuğu var, Yonca mesela ciddi düşünüyordu. Belki bu tür şeylerin etkisi, belkide sadece ondan biraz hoşlanmamdan dolayı, sıcak baktım ve evet dedim.
İzni iki hafta sonra bitecekti. Gitmeden okulun önüne gelecekmiş, yonca biz biyerde otururuz dedi. Olur dedim ama sen hiç bir yere ayrılma dedim. Neyse buluştuk, bir yere geçip oturduk, Yonca bi bahaneyele çıktı gitti. İnanır mısın avare neler konuştuk hiç hatırlamıyorum bile. Karşımda o, kalbim tirtir titriyor, aklım zaten yerinde değil. Onunla yalnız kalmak hazır olduğum bişey değildi. Yonca’yada çok kızgındım ayrıca. O da anlamış olacak ki heyecanımı kalkalım dedi. Ben de ablama geçiçektim, senin yolunun üstü oraya kadar yürüyelim dedi. İlk ve son yürüyüşümüz oydu. O zamanlar telefon yok, varda evlerde, öyle istediğin zaman konuşamazsın. O da farkındaydı. Bu yüzden adresini verdi, mektuplaşırız diye. Olurda önemli bişey olursa diyede çalıştığı yerin telefon numarasını verdi. O ablasına geçti ben eve doğru yürümeye devam ettim. O yolda yürürken, hiç kafamda kurmadığım gelecek hayalleri, bir anda oluşmaya başladı. Sonra aşılması gereken zorluklar. Ilk zorluğumuz o mektupları nereye yollayacaktı. Bize olmazdı. Ve o düşüncelerle o günü bitirdim.
Ertesi gün Yonca’yı bi güzel azarladım, o ise iyi bişey yapmış gibi hep güldü. Fena mı yaptım, sarılmışsınız felan dedi. Yonca bana göre daha bi cin gibi kızdı. Bense pasif, ağırbaşlı bi kızdım. Olanları anlattım, yonca daha çabuk çözüm bulur diye. Buldu da. Postahanerle kişiye özel posta kutuları varmış, mektup orada kalıyormuş, sen gidip görevliden alıyormuşsun. Bir kaç gün sonra o’nu ankesörlü telefondan aradım. Durumu anlattım. O da tmm dedi. Ona göre adres yazarım dedi. Ilk mektubu o yazdı. Ve mektuplaştık. Avare hiç sorma durumumu, o sıralar elime geçen tüm parayla jeton alıyordum, fırsat budukça onu ankesörlü telefondan arıyordum. Arama imkanım azdı. Ama mektuplarını sürekli alıyordum. Saftirik olan ben yaz kış demeden o postahaneye gider o mektubu alırdım. Postahanede bolunun öbür ucundaydı.
Her neyse o sene bir daha gelemedi. Mektuplarla, arada da telefonla geçti o yıl. Ben üniversite sınavına girdim ve kazandım. Kazandım ama kendi kendime şunu demeye başladım. Allah’ım kazandım ama bu işler nasıl olacak. Ve pişman olacağım şeyi yaptım. Onu yaralayıp o halde bıraktım. Onun ahının bende kaldığını hep hissettim. Bir gece yine düşünmekten uyuyamadım. Avare yanlış anlama, evet mesleği var, küçük görmek değil de, o ilk okul mezunuydu ve babam beni ona asla vermedi. Gençliğin salak düşünceleri ile bir karar aldım. Ne babamı üzecek, ne onu yoracak, ne de beni bir çıkmaza sokacak bir karar aldım. O gece sabaha karşı 4 sayfalık bir ayrılık mektubu yazdım. Ertesi gün yolladım.

Avare bunları anlatmak beni biraz yordu. Geçte oldu izninle yatayım. Yarın devam ederim.
Slm avare. Sana yazmaya kaldığım yerden devam edicem. Yazdığım mektubu alınca ilk otobüsle atlayıp boluya gelmiş. Yonca’yı aramış acil Duygu ile konuşmam lazım demiş. Artık okullar tatildi. Yonca öğleye doğru bize geldi. Yonca geldi kapıda olayı anlattı. O günde evi temizliyoruz annem izin vermiyor. Yonca, kendim için çeyiz bakıcam, Duygu’da benle olsun dedi. Yalvar yakar kopardı izni. Yonca’nın mektuptan haberi yok. Ne oldu dedi. Acil ne görüşeceksiniz öyle dedi. Beni yol boyu darladı. Birşey anlatmadım. Bilmiyorum dedim.
Üçümüz pastahaneye gidip oturduk. Biz açmadık konuyu, Yonca merakından çatlasada anladı durumunu kalktı gitti. Onun ilk cümlesi bu oldu. Bu mektupta neyin nesi. Yazdım işte içimdekileri dedim. Yıkılmış gibiydi. Ben onu incitmeden, okumak istediğimi evliliği düşünmediğimi, bu yüzden ilişkiye devam etmek istemediğimi söylemiştim. Gözleri doldu, Duygum dedi ağlarcasına. Artık üniversiteyi kazandın beni küçük görüyorsun, kendine laik görmüyorsun dedi. Onu üzmek istmiyordum. O anki kafayla başka bahane bulmaya çalıştım. Yok ben aileni memnun edemem. Ailen hayvancılık yapıyor, ben köye gelip hayvan bakamam, annen benim gibi gelin istemez dedim. Tek bahanen bu mu dedi, sinirle. Gençlik işte o an yaptığı şeyin ne kadar değerli olduğunu göremiyordum. Beni çok seviyordu, yoksa ne diye maktubu alır almaz hemen gelsin. Öylece baktı bana. Beni seni seviyorum, seninde beni sevdiğini biliyorum, bu ne şimdi hiç anlamıyorum. Gözleri kızarmıştı ama ağlayamıyordu. O yüzü, o görüntü gözümün önünden hiç gitmedi. Vaz geçmek istemiyordu. O sene askere gidecekti. Sen okuluna ben askere giderim dedi. Ben döndüğümde seni beklerim dedi. Sonra işlerimiz nerde olursa oraya yerleşiriz, senin köyle bi alakan olmaz dedi. Tek bahanen buysa eğer. Ben sustum.
Benim tek derdim babamdı. Babam beni ona vermez, ben babamı çiğneyemem. Tek derdim buydu ve babam hiç bişey öğrenmeden bitirmek istemiştim. Bunu ona diyemedim çünki o bunu engel olarak görmezdi. Belki çocukluk, belki aptallık, belki saçmalık ama ayrılmak istememin tek nedeni buydu.
Sessiz kaldık biraz. Son düşüncen nedir dedi. Sustum. Bu mu yani bitirmek mi istiyorsun dedi. Evet diyemedim. Kendimi zorlayarak başımı sallardım. Ağlamamak, belli etmemek için kendimi zorluyordum. Ağladığımı yada üzüldüğümü görürse, benden vaz geçmez diye düşündüm. Ben evet dercesine başımı sallayınca o da sustu bende. Bir vakit sonra yonca geldi. Yonca da anladı. Ne oluyor dedi. Bu sessizlik ne dedi. O konuşmadı. Ben bitirdik dedim. O ise bana bakıp, sen bitirdin dedi ve sustu. Yonca ile çıkarken dönüp ona baktıp, camdan dışarıyı izliyordu. Ben şaşırdım. Yoncadan tepki bekliyordum. O ise hiç müdahale etmeden hakkınızda hayırlısı olsun dedi.
Çok uzatmak istemiyorum. Eylülde ben okuluma başladım. kocaelide yurtta kalıyorum. Aradan biraz zaman geçince mardinden bir mektup geldi. Içindede iki fotoğtaf. Hiç sevgili gibi yazılan bir mektup değildi. Mardinden ve askerlikten bahsetmiş. Sonunda, seni rahatsız etmek istememiştim ama arada bana mektup yaz, ihtiyacım var bana iyi gelecek demişti. Ben hiç bektup yazmadım ama içim içimi yiyor.
Ben yurda yerleşince yoncaya adres ve telefon numarasını vermiştim. Adresi oradan almış. Yonca benden habersiz verdiği için özür diledi ama ben kızmadım neden verdin diye. Aramız belki iyi olur düzeliriz diye düşünmüş.
Bi akşam telefon geldi yurda. Cevapladım. Oydu. Sesin iyi gelir diye aramak istedim dedi. Konuştuk iki arkadaş gibi ama kapatırken bir daha arama dedim. Ve oda hiç aramadı.
Ben ise ölüp ölüp diriliyorum. Ondan hiç bişey istemiyorum ama o yazsın arasın diye de hep bekliyorum. Bir zaman sonra bir kaset geldi. O yıllarda sevdiğine kaset doldurmak ve hediye etmek çok modaydı. Başında onun sesinden bir anons olurdu. Sevdiği şarkılar türüler varlurdu. Ama dinleyecek bişeyim yoktu. Paramı biriktirdim sırf dinlemek için. Bir walkman aldım. Babam çok kızmıştı sana onun için mi para yolluyorum diye. Ben artık sabah akşam o kaseti dinler oldum. Dinledikçe ağlıyorum. Bedenim okula gidiyor ama ruhum onunla askerde.
Ve öyle iki yılımı bitirdim okulda. O süre boyunca hiç görüşmedik. Ikici sınıfın yazında eve dönünce karar aldım. Bu arada adı Çetin’di. Çetin ile tekrar birlikte olmak istediğimi söyleyecektim. Çünki o askerden dönmüştü ve ben safça salakça karar ile kendimede onada eziyet çektiriyordum. Bolu’ya döndükten üç hafta sonra yonca’yı ziyarete gittin. O üniversiteye gitmemiş, konuştuğu çocukla evlenmişti. Yuvasını kurmuştu ve çocuğuda olmuştu. Hediyemi alıp onlara gittim. Çay felan içtik ama ben bi türlü lafı Çetin’e getiremiyordum. Sonunda lafı öyle böyle denk getirip onu sordum. Ne yapıyor yeyze oğlun dedim. Tam tekrar barışmak istediğimi söyleyecektim ki lafa girdi. Ne yapsın, kendi yoluna gitti. Sözlendi dedi. Benim başımdan kaynar sular döküldü. Lokmam ağzımda kaldı, yutkunamadım. Yonca fark edince, neden öyle kötü oldun dedi. Şaşırmıştı. Çünki bitirmek isteyen ve çetin zorlamasın diye, açık kapı bırakmamak için kestirip atan bendim. Hiç biri bilmiyordu, özlediğimi ağladığımı. Babam ve o üzülmesin diye böyle bi karar aldığımı. Yonca baktı merak ediyorum ben sormadan o anlattı. Bizim buralarda askerden dönünce bi erkeği hemen evlendirirler. Çok bekletmezler. Çetin’in ailesi çok zorlamış ama o karşı gelmiş istememiş dedi yonca. Bir sürü kız söylemişler ama kabul etmemiş. Askerden sonra çok dağıtmış, serseri gibi gezmiş dedi. Yonca anlattıkça ben ölüyordum sanki. kocaeliye gitmeyi orada iş bulup çalışmayı istemiş ama ailesi karşı çıkmış. Bunu duyunca içimden ağlamak geldi. O sürekli bana ulaşmak istemiş ama ben onu öyle incittim ki, kendinden emin hiç karar almamış. Ilk okul mezunu diye kendini yetersiz görüp geri çektiğini o an anladım. Yonca çok direndi ama en sonunda dayı kızına evet demek zorunda kaldı diyince herşey için sanki çok geçti artık. Çok sıkıntılı dönemlerdi dedi yonca. Ve hayatımın ikinci pişmanlığı ise buydu. Ben deseydim kesin sözden dönerdi. Sonuçta ortada nikan yok, bırak nikahı nişan bile yoktu. Sadece ailelerin evet dediği bi sözdü.
Ben eve döndükten sonra hep ağladım. Ev kötü ağlayışım buydu. Öncekiler hep bir ayrılık özlemdi ama bu artık çetini tamamiyle kaybedişimin ağlayışıydı.
Genç, saf salak biri olmanın, ağırbaşlı kararlar alıp, yoluma devam etmek istememin bedelini ağır ödedim. Oysaki herşey mümkündü. Ben çetini hiç bir zaman ilk okul mezunu ve bana denk değil diye görmedim. Babam istemez ve kavuşamazsak eğer bu ikimizede ağır gelir diye, bitirmeyi düşündüm. Oysaki heşeyi mahvetmiştim.
Ve benim hikayemde böyle bitti.
Şunuda anlatayım. Köylerimiz yakın olduğundan bir cenazede annesiyle karşılaştım. Yanıma geldi. Kızım dedi. Oğlum seni çok sevdi, o sevdi diye bende seni çok istedim. Sen oğlumu istemedin. Bence sen ikinizede yazık ettin. Anladım ki ana oğul, benim çetinde bıraktığım yaraları kapatmakta çok zorlanmışlardı. Belkide duymaya dayanamayacağım için nasip değilmiş teyze dedim sustum.
Avare biliyormusun çetini rüyamda görmeyi çok istedim hep ama annesi beni öyle etkilediki, annesini görüyorum rüyalarımda. Rüyadanmıdır bilmiyorum ama annesine karşı bir özlem oluştu içimde, hep onu göresim var.
Sözden sonra nişanlanıp evlenmişler, istanbula yerleşmişler. Bende okul bitti ik yılımda bolunun bir ilçesine atandım. Görevimin ikinci yılında evlendim. Evlenmeyi hiç istemedim ama çevre üstüme çok geldi.
Eşim çok düşer üstüme. Sağ olsun, iyiki var. Bende eşimi severim, merhametinden mi saydınamı bilemiyorum.
Ve avare şey var bide. Mektupları ve fotoğrafları sakladım. Çetinin evlendi akşam yakacaktım ama beceremedim. Ne zaman kendim nişanlandım, bir hafta öncesinden yaktım. Ama kaset hala duruyor. Evimde vitrinde. Çocuk olmadığı yıllarda bazen hergün, ama sürekli dinledim. Çocuk olduktan sonra çok dinleyemez oldum. Şuanda bile evimde vitrinde duruyor. Kimse onun benim için ne kadar değerli olduğunu bilmiyor.
Işte böyle avare.
Hani derler ya, yanındakiyle yaşlanır, gönlündekiyle ölürsün. Bende öyleyim işte. Çocuklar varken çok aklıma gelmezdi onlarla uğraşmaktan. Eşim şehir dışına çıkıyor, işi gereği ben ise evde yanlız kaldığımda hala arada düşer aklıma.
Insan tercihlerini yaşarmışya benimkiside işte tamda o

Işte öyle avaredünyam. Buda benim hikayem..

Yorumlar

  1. üzüldüm, safça kararlar alıp, ağır bedeller ödemek..

    YanıtlaSil
  2. Diyar yıldırım19 Temmuz 2022 19:18

    Güzel hikaye di senin de dediği gibi yanında ki ile yaşlanırsın aklında ile ölürsün

    YanıtlaSil
  3. Okurken inanmak istedim. Ama hayat hep insanı farklı yollara savuruyor

    YanıtlaSil
  4. Sanki bir yakıştıramamakta olmuş. Üniversiteyi kazanınca, aldığı bu karardan dolayı. İşte ilk aşkını bilememekten kaynaklanıyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bunu duyguya bir kaç kez sordum. hikayesini anlattıktan sonra. asla aklıma gelmedi dedi. sadece şartlar izin vermez diye düşünmüş. benim anladığım biraz soğuk kanlı ve ciddi kararlar alırken duygularını dikkate almıyor. unutabilirim diye düşünüyor. lakin unutamayacağını fark ettiğinde ise...

      Sil

Yorum Gönder