Selam ben Lisa
Bu mektubu yıllar önce kaybettiğim bir Türk sevdiğimi anlatmak için size gönderiyorum.
Bundan tam 10 yıl önce ilk defa Türkiye'ye gelmiştim tatil için Antalya da bir oteli önermişlerdi. Uzun bir yolculuğun ardından, nihayet otelime varmıştım deniz, kum, güneş hepsi birbirinden güzeldi. Otelin keyfini çıkarırken aradan bir kaç gün geçmişti yine bir gün sahile indim işte onu o gün ilk defa gördüm. Kumsalda şezlongun üzerine uzanmış şemsiyenin altında elinde bir kitap vardı. Kitaba odaklanmış ve sağa sola bakmadan kitap okuyordu. Oysa deniz o kadar güzeldi ki, yanında boş bir şezlong vardı. Şezlonga havlumu serdikten sonra denize girdim, bir müddet yüzdükten sonra döndüğümde o yerinde yoktu. İçimden yakışıklı erkek gitmiş diye geçirip küçük bir tebessüm ettim, akşam yemeğinde otelin restoranına indiğimde onu yalnız başına olduğunu gördüm. Restoranın kalabalık olması ve onun hemen karşısının boş olması onunla iletişim kurabilmem için bir fırsattı, zaten bir aylık tatilimde takılmak için bir arkadaş olsa fena olmaz düşüncesi vardı içimde, birde otele yalnız geldiğim için vakit geçirmekte zorlanıyordum. Hemen bir kaç yemek aldıktan sonra onun olduğu masaya yönelip yanına vardım. Restoranın kalabalık olduğunu ve izin verirse onun masasında yemek yiyip yemeyeceği mi sorduğumda oturabileceğimi söyledi, karşına oturduktan sonra konu açmak için buraya daha önceden gelip gelmediğini sordum, birkaç kez geldiğini söyledi, hangi yemekleri önerirsin diye sorduğumda birkaç yemek ismi verdi ve nerelerde vakit geçireceğimi sorduğumda bir kaç yerin ismini verdi. Sorularıma kısa ve öz cevap veriyordu. Bense konu açmak için sürekli sorular soruyordum akıcı bir İngilizce ile konuşuyor ama hep kısa ve öz cevaplar veriyordu. Bu durumu biraz garipsemiştim aslında çünkü geldiğim günden beri bir çok erkeğin gözleri üzerimdeydi aslında alımlı ve güzel bir kız olduğumun farkındaydım bir çok erkek benimle konuşmak için çabalarken o ise daha az konuşuyor ve konuyu uzatmak yerine kesin cevaplar veriyordu. Bir kaç dakika sonra o bana kısa sorular sormaya başladı. Onun gibi kısa cevaplar vermek istiyordum ama ne olduysa ben uzun uzun anlatmaya başladım hiç sözümü kesmiyor sürekli beni dinliyor ve konuşmamın aralarına bir kaç soru daha ekledikçe ben daha fazla anlatıyordum. Onun bir Amerikalı olduğunu düşünüyordum çünkü akıcı İngilizce konuşması o izlenimi veriyordu uzun süre konuşmuştuk saate baktığım da 2 saat boyunca konuştuğumu fark ettim ve o hiç bıkmadan beni dinliyordu. Küçük bir sessizliğin ardından gülümseyerek daha tanışmadık ben Lisa diyerek elimi uzattım. Küçük bir gülücük ile ismini Hakan olduğunu söyledi, şaşırmıştım onu bir Amerikan vatandaşı beklerken bir Türk çıkması ve aynı zamanda konuşmalarımız da ve yemekte gösterdiği o centilmen hareketi elimi havada bırakarak göstermemesi beni şaşırtmıştı. Masadan kaktıktan sonra odama çıkmıştım uyumak istiyordum. Ama bir düşünce sanki beynimi kemiriyordu. Konuşması yemek yiyişi karşı tarafta bir bayan varken centilmence davranmasını bilen bu kişi elimi havada bırakarak beni sinir etmişti. Neden böyle bir şey yaptığını saatlerce düşünmekten uyuyamıyordum. Geç saatlerde bu düşünceler ile uykuya daldım kalktığımda çoktan öğlen olmuştu birkaç atıştırmalık ile öğünü mü atlatmış hemen denize gitmek için sahile doğru yürümeye başlamıştım bu yıl denizin tadını doyasıya çıkarmak istiyordum. Sahile vardığım da yine onu görmüştüm ama bu sefer yanında başka insanlar vardı onda değişmeyen tek şey elinde kitap ile ilk gördüğüm zamanki halinde olmasıydı, yanında geçerken ismi ile hitap edip selam verdim kitaptan başını kaldırdı ve beni görünce gülümseyip selam verdi. Ayak üstü bir kaç sohbetten sonra akşam işinin olup olmadığını sordum saat akşam 11 gibi iskelede olacağını söyledi ve oradan ayrıldım. Akşam 10:30 gibi hazırlanıp iskelenin nerede olduğunu sorarak bulmaya çalıştım iskeleye vardığım da onun iskeleye oturmuş yanında iki bardak ve bir termos olduğunu gördüm. Yanına gidip selam verdiğimde gülümseyerek hoş geldin dedi ve yanına oturmam için işaret etti. Yanına geçip oturduğumda termos da ne olduğunu sordum. Tatlı gülümsemesini yüzünden eksik etmeyerek çay olduğunu söyledi. Bu hafif esen rüzgar ve dalga seslerinin yanında elinde viski yada şarap beklerken çay olması beni bir defa daha şaşırtmıştı. İçer misin diye sorduğunda olabilir diye cevap verdim bir kendine birde bana çay servisi yaptıktan sonra şeker ister misin diye sordu, hayatımda ilk defa bir Türk çayı içecektim ve onun zevkine uymak istediğimi söyledim. Biraz şeker koyup karıştırıp verdi. İlk defa çay içeceğimi anlamış olmalı ki, ilk yudumu alırken gözlerimin içine bakıyor ve tepkimi merak ediyordu. Bir yudum aldığım da tadı biraz acı ve tuhaf gelmişti yüzümü hafif ekşittiğim için tebessüm edip çayın nereden geldiğini biliyor musun diye sordu. Hayır dediğim de çayın nasıl üretildiğini hangi şartlarda yetiştiğini masal tadında anlatmaya başladı. Bir taraftan çaylarımızı yudumlarken onun öyle anlatması sanki çayın tadını değiştiriyordu. Sonra duraksayıp çay bitkisinin ilk nasıl meydana geldiğini dinlemek ister misin diye sordu. Bende evet diye karşılık verince anlatmaya başladı: ''Rivayet o ki ilk insan Hz. Adem cennetten çıkarıldığın da aşkı olan Havva'dan ayrı kalır cennetten çıkarılmanın ve biricik sevdiği Havva'dan ayrı kalmanın üzüntüsü ile pişman olur ve gözlerinde ki yaşı tutamaz ve ağlamaya başlar işte o toprağa düşen ilk göz yaşından bu bitki meydana gelir. Yine rivayet o ki pişman olanların ve gerçek aşıkların gönlünü yumuşatan içeceği işte bu çaydır.'' Onun anlatmasının etkisi mi yada hikayenin güzelliği mi bilmiyorum ama çayın o acı tadı gitmiş yerine çok güzel bir içecek haline geldi ve içimde anlamsız bir rahatlık oluyordu. Birden sırt üstü yatıp elini havaya kaldırdı; ''Bu yıldızı görüyor musun?'' diye sorduğun da evet dedim ''Bu yıldıza Zühre yıldızı derler neden derler bilir misin?'' dediğinde hayır dedim ve onun da hikayesini anlatmaya başlamıştı.
(DEVAMI GELECEK)
Yorumlar
Yorum Gönder