Anadolu Selçuklu Devleti topraklarında ekonomik hayat canlıydı. Anadolu Selçuklu Devleti Bizans imparatorluğunun ve haçlıların saldırılarına karşı koyduktan sonra, kuzeydeki kabileler ile güneydeki Müslüman devletler ile arasındaki ticari faaliyetin serbestçe dolaşmasında sıkıntı yaratan siyasi engelleri de ortadan kalktı. Anadolu Selçukluları ticarete ve yol güvenliğine büyük önem verdiler. Kervan yollarının güvenliğinin sağlanmasına bağlı olarak Anadolu’da ticaret çok gelişti. Karadeniz ve Akdeniz’deki limanlar önemli birer dış ticaret merkezi konumuna geldi. Ticareti güvence altına alan Anadolu Selçuklu Devleti karada haydutların, denizde ise korsanların saldırısına uğrayarak malları yağmalanan tüccarların zararlarını karşılıyordu. Gerek yolculukları sırasında, gerekse kervansaray ve hanlarda konakladıklarında tüccar ve yolcuların ihtiyaçları Karşılanıyordu. 1. Kılıç Arslan, 1. Giyaseddin Keyhüsrev ve 1. Alaaddin Keykubat gibi Anadolu Selçuklu Devleti sultanları ticari faaliyetleri artırmak için koruyucu ve teşvik edici tedbirlere başvurmuşlardır. Kervansaraylar inşa ettirmişler, ticaret yollarının güvenliğini sağlamışlar, Sinop ve Antalya gibi liman şehirlerine de büyük sermayeli iş adamları yerleştirmiş ve onları korumuşlardır. İktisadi hayatın içerisinde yer alan başlıca meslekler ise, yüksek meslek olarak algılanan hekimlik, mimar ve yazıcı gibi meslekler, üretici ve imalatçı olarak çiftçi, kuyumcu gibi mesleklerdir. Ayrıca Anadolu Selçuklu Devletinde kasaplar genellikle Ermeni, şarap imalatçıları ise genellikle Yahudilerden oluşurlardı. Dış ticaretle uğraşan büyük sermaye sahibi tüccarlar, bazen diplomatik bir vazife bazen de uzak ülkelerdeki istihbarat ihtiyacını karşılıyorlardı.
Anadolu Selçuklularında toprak devletin malıydı. Bu topraklar üç kısma ayrılmıştı, bunlar büyük devlet adamlarıyla sipahilere hizmet karşılığında verilen İktalar, ilmi ve toplumsal kuruluşların giderlerini karşılamak üzere ayrılan Vakıflar ve şahsın özel malı sayılan, alınıp satılabilen ya da vakfa bağış yapabilen Mülklerdi. Anadolu Selçuklu Devletinde toprak mülkiyeti düzeni miri toprak düzenidir. Mülkiyet esas olarak devlete aittir ve devlet toprağı işlemek üzere vergi ödemek karşılığında köylülere ve emekçilere kiraya vermiştir. Bu toprakların vergisini toplama hakkı ikta sahiplerine verilmiştir. İkta sahibinin aldığı bu vergiler onun, belirlenmiş bir devlet hizmetini yerine getirmek karşılığında alacağı maaş yerine geçmektedir. Bu durumda ikta sahiplerinin bir çok noktada haksız kazanç elde etmesine neden olmuştur, iktaların yönetimi ve mali durumu özerktir, devlet tahsildar gönderemez. Anadolu Selçuklu Devletinde hemen hemen bütün topraklar miri rejime tabidir. Devlet adamları da ikta sahibi kılınmıştır. Ama çoğunluğu askeri iktalardan oluşmaktadır. İktalar verasete tabi olmadığı gibi kaydi hayat şartı da yoktur verilen hizmet, süresi için verilmiştir. Devlet adamları da çok büyük arazilerden ikta olarak yararlanıyor olmasına karşın aynı statüdedir. Anadolu Selçuklu devletindeki şehirlerin sağladığı vergi gelirler içerisinde en büyük toplam tutar ticari mallardan alınan vergilerdir. Ayrıca pazarlardan “Bac” adı altında bir harç alınırdı. Ticaretten alınan vergileri toplayan ve denetleyen, maaşlı ya da iltizam usulü çalışan “şahne” adı verilen görevlilerdir. Müslüman olmayan halktan alınan Cizye vergisi “muhassılan-ı harac” adı verilen görevliler tarafından tahsil edilmektedir. Cizye, Anadolu Selçuklu hazinesi içinde en büyük gelir kalemidir. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde ülkenin hemen her yerinde imarethaneler vardı, bu imarethaneler devletin hem ekonomisinin hem de sosyal hayatının canlı kalmasını sağlıyordu.
Anadolu Selçuklularında toprak devletin malıydı. Bu topraklar üç kısma ayrılmıştı, bunlar büyük devlet adamlarıyla sipahilere hizmet karşılığında verilen İktalar, ilmi ve toplumsal kuruluşların giderlerini karşılamak üzere ayrılan Vakıflar ve şahsın özel malı sayılan, alınıp satılabilen ya da vakfa bağış yapabilen Mülklerdi. Anadolu Selçuklu Devletinde toprak mülkiyeti düzeni miri toprak düzenidir. Mülkiyet esas olarak devlete aittir ve devlet toprağı işlemek üzere vergi ödemek karşılığında köylülere ve emekçilere kiraya vermiştir. Bu toprakların vergisini toplama hakkı ikta sahiplerine verilmiştir. İkta sahibinin aldığı bu vergiler onun, belirlenmiş bir devlet hizmetini yerine getirmek karşılığında alacağı maaş yerine geçmektedir. Bu durumda ikta sahiplerinin bir çok noktada haksız kazanç elde etmesine neden olmuştur, iktaların yönetimi ve mali durumu özerktir, devlet tahsildar gönderemez. Anadolu Selçuklu Devletinde hemen hemen bütün topraklar miri rejime tabidir. Devlet adamları da ikta sahibi kılınmıştır. Ama çoğunluğu askeri iktalardan oluşmaktadır. İktalar verasete tabi olmadığı gibi kaydi hayat şartı da yoktur verilen hizmet, süresi için verilmiştir. Devlet adamları da çok büyük arazilerden ikta olarak yararlanıyor olmasına karşın aynı statüdedir. Anadolu Selçuklu devletindeki şehirlerin sağladığı vergi gelirler içerisinde en büyük toplam tutar ticari mallardan alınan vergilerdir. Ayrıca pazarlardan “Bac” adı altında bir harç alınırdı. Ticaretten alınan vergileri toplayan ve denetleyen, maaşlı ya da iltizam usulü çalışan “şahne” adı verilen görevlilerdir. Müslüman olmayan halktan alınan Cizye vergisi “muhassılan-ı harac” adı verilen görevliler tarafından tahsil edilmektedir. Cizye, Anadolu Selçuklu hazinesi içinde en büyük gelir kalemidir. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde ülkenin hemen her yerinde imarethaneler vardı, bu imarethaneler devletin hem ekonomisinin hem de sosyal hayatının canlı kalmasını sağlıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder