Teknolojinin gelişimi ve yaygınlaşması tüm Dünya’yı ve Türkiye’yi sarmış durumda. Bu süreçte insanoğlunun içinde bulunan sürekli yeni şeyler bulma ve bulunanları geliştirme isteğinin günümüz koşullarında gitgide yaygınlaşıp, etkisini Dünya üzerindeki en uzak coğrafyalara değin sürdürmesi de, teknoloji alanında ‘çıtanın yükselmesine’ katkı sağlamış bulunuyor. Peki söz konusu süreç, Dünya’da ve Türkiye’de nasıl işliyor ve yayılımı hangi alanlarda gerçekleşiyor?
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki, Türkiye hepimizin bildiği üzere ne yazık ki teknolojik gelişmelerde Dünya standartlarının gerisinde. Sebebi ise, Türkiye’nin tarihsel diyalektik sürecinde; ekonomik, sosyal, politik ve askeri sorunlarının çözümlenme aşamalarında, Dünya’daki teknolojik gelişimler ile yeterince ilgilenememesi.( Bu durumun bir başka sebebi de Sanayi Devrimi’nin Osmanlı Devleti’nce dikkate alınmaması ya da alınamamasıdır). Konunun tarihsel boyutuna bakılacak olunursa:
İnsanoğlu var olduğu Eski Çağ’dan başlayarak bugüne değin geçirdiği her türden süreçte, önceliği yaşamsal anlamda olmak üzere, teknolojiyi geliştirip yaygınlaştırdı. Bununla birlikte Ortaçağ döneminde özellikle Müslüman bilginlerin öncülüğünde teknoloji gelişim ve yayılım gösterirken, coğrafi keşiflerin başlamasıyla beraber, keşfedilen yerlerin keşfedenlerce sömürülmesine bağlı olarak, o döneme kadar Doğu medeniyetlerinin geliştirip yayılmasına ön ayak olduğu teknoloji, 16. Yüzyıl’ın ikinci yarısıyla beraber Batı uygarlıklarınca geliştirilip yaygınlaştırılma aşamasına girdi. Üstelik yine Batı coğrafyasında ortaya çıkan Rönesans ve Reform hareketleri, 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısında Sanayi Devrimi’ne yol açtı. Ayrıca yüzyıllar boyunca devletler arasında yaşanan savaşlar, teknolojinin gelişmesinde ve yayılmasında etkili oldu. Bununla beraber 1. ve 2. Dünya Savaşı ile Soğuk Savaş süreçleri de, teknolojinin yayılım ve gelişim süreçlerine etki etti.
Peki, yaşanan bunca gelişmenin ardından Dünya ve Türkiye, teknolojinin gelişimi yaygınlaşmasında ne durumda?
Bilimsel verilerinin sağlamlığı kabul görmüş bağımsız kuruluşlarca yapılan araştırmalar maalesef teknoloji alanında Türkiye’nin Dünya’nın gerisinde kaldığını ortaya koyuyor. Şöyle ki, Türkiye içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve askeri krizlerle boğuşurken, Dünya’da teknoloji alanında meydana gelen gelişmeleri yeterince takip edemiyor. Tabi bu durum zaman zaman farklı şekilde oluyor, ancak bu da Türkiye’nin teknolojik bağlamdaki geri kalmışlığını düzeltemiyor. Örnek verecek olursak;
2. Dünya Savaşı sonrası pek çok ülkede yaşanan ekonomik bunalım, teknolojinin gelişmesini engelledi. Fakat savaşın ardından yine pek çok ülke ekonomisini düzeltti ve vakit kaybetmeden teknolojideki geri kalmışlıklarını telafi edecek ve kendilerini ileriye taşıyacak atılımlar gerçekleştirdi. Türkiye’de ise o yıllarda yeterli enerji üretilmediğinden, binlerce köyde elektrik dahi yoktu. Sonraki süreçte ise Soğuk Savaş ülkeleri arasındaki uzay yarışı teknolojiye katkı sağladı. Bu katkı günümüze kadar sürüyor.
Yazının başındaki soruya dönecek olursak:
Dünya’daki teknoloji kullanımı bugünün şartlarında insanlığın günlük ihtiyaçlarını karşılamanın çok ötesinde yer alırken, Türkiye’de ise günlük yaşamın gereksinimlerini karşılama seviyesinde bulunuyor. Ayrıca Türkiye, Dünya’nın teknoloji alanındaki en büyük pazarlarından birisi. Buna göre Dünya ‘teknoloji üreten’, Türkiye ise ‘teknoloji tüketen’ bir pozisyonda bulunuyor. Ayrıca Dünya’daki teknolojik üretim ve yayılım alanları sadece kendi ülkelerinden yetmekten çok, ürettikleri teknolojiyi başka ülkelere pazarlama konusunda çok başarılıyken, Türkiye bu başarıyı tam olarak sağlayabilmiş değil. Her ne kadar gelişen ve büyüyen teknoloji pazar payında yerini almak için çabalasa da, teknoloji alanında büyük devletlerce rekabet edecek düzeyde görünmüyor. Bunun yanında Türkiye’de teknolojinin gelişimi, bilişim suçlarındaki artışı da beraberinde getiriyor ne yazık ki. Dolayısıyla teknolojiyi bilinçli olmanın yanında, kolay yoldan para kazanma aracı haline de dönüştürmüş durumdayız. Bu bakımdan şapkayı önümüze alıp düşünmemiz gerekiyor.
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki, Türkiye hepimizin bildiği üzere ne yazık ki teknolojik gelişmelerde Dünya standartlarının gerisinde. Sebebi ise, Türkiye’nin tarihsel diyalektik sürecinde; ekonomik, sosyal, politik ve askeri sorunlarının çözümlenme aşamalarında, Dünya’daki teknolojik gelişimler ile yeterince ilgilenememesi.( Bu durumun bir başka sebebi de Sanayi Devrimi’nin Osmanlı Devleti’nce dikkate alınmaması ya da alınamamasıdır). Konunun tarihsel boyutuna bakılacak olunursa:
İnsanoğlu var olduğu Eski Çağ’dan başlayarak bugüne değin geçirdiği her türden süreçte, önceliği yaşamsal anlamda olmak üzere, teknolojiyi geliştirip yaygınlaştırdı. Bununla birlikte Ortaçağ döneminde özellikle Müslüman bilginlerin öncülüğünde teknoloji gelişim ve yayılım gösterirken, coğrafi keşiflerin başlamasıyla beraber, keşfedilen yerlerin keşfedenlerce sömürülmesine bağlı olarak, o döneme kadar Doğu medeniyetlerinin geliştirip yayılmasına ön ayak olduğu teknoloji, 16. Yüzyıl’ın ikinci yarısıyla beraber Batı uygarlıklarınca geliştirilip yaygınlaştırılma aşamasına girdi. Üstelik yine Batı coğrafyasında ortaya çıkan Rönesans ve Reform hareketleri, 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısında Sanayi Devrimi’ne yol açtı. Ayrıca yüzyıllar boyunca devletler arasında yaşanan savaşlar, teknolojinin gelişmesinde ve yayılmasında etkili oldu. Bununla beraber 1. ve 2. Dünya Savaşı ile Soğuk Savaş süreçleri de, teknolojinin yayılım ve gelişim süreçlerine etki etti.
Peki, yaşanan bunca gelişmenin ardından Dünya ve Türkiye, teknolojinin gelişimi yaygınlaşmasında ne durumda?
Bilimsel verilerinin sağlamlığı kabul görmüş bağımsız kuruluşlarca yapılan araştırmalar maalesef teknoloji alanında Türkiye’nin Dünya’nın gerisinde kaldığını ortaya koyuyor. Şöyle ki, Türkiye içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve askeri krizlerle boğuşurken, Dünya’da teknoloji alanında meydana gelen gelişmeleri yeterince takip edemiyor. Tabi bu durum zaman zaman farklı şekilde oluyor, ancak bu da Türkiye’nin teknolojik bağlamdaki geri kalmışlığını düzeltemiyor. Örnek verecek olursak;
2. Dünya Savaşı sonrası pek çok ülkede yaşanan ekonomik bunalım, teknolojinin gelişmesini engelledi. Fakat savaşın ardından yine pek çok ülke ekonomisini düzeltti ve vakit kaybetmeden teknolojideki geri kalmışlıklarını telafi edecek ve kendilerini ileriye taşıyacak atılımlar gerçekleştirdi. Türkiye’de ise o yıllarda yeterli enerji üretilmediğinden, binlerce köyde elektrik dahi yoktu. Sonraki süreçte ise Soğuk Savaş ülkeleri arasındaki uzay yarışı teknolojiye katkı sağladı. Bu katkı günümüze kadar sürüyor.
Yazının başındaki soruya dönecek olursak:
Dünya’daki teknoloji kullanımı bugünün şartlarında insanlığın günlük ihtiyaçlarını karşılamanın çok ötesinde yer alırken, Türkiye’de ise günlük yaşamın gereksinimlerini karşılama seviyesinde bulunuyor. Ayrıca Türkiye, Dünya’nın teknoloji alanındaki en büyük pazarlarından birisi. Buna göre Dünya ‘teknoloji üreten’, Türkiye ise ‘teknoloji tüketen’ bir pozisyonda bulunuyor. Ayrıca Dünya’daki teknolojik üretim ve yayılım alanları sadece kendi ülkelerinden yetmekten çok, ürettikleri teknolojiyi başka ülkelere pazarlama konusunda çok başarılıyken, Türkiye bu başarıyı tam olarak sağlayabilmiş değil. Her ne kadar gelişen ve büyüyen teknoloji pazar payında yerini almak için çabalasa da, teknoloji alanında büyük devletlerce rekabet edecek düzeyde görünmüyor. Bunun yanında Türkiye’de teknolojinin gelişimi, bilişim suçlarındaki artışı da beraberinde getiriyor ne yazık ki. Dolayısıyla teknolojiyi bilinçli olmanın yanında, kolay yoldan para kazanma aracı haline de dönüştürmüş durumdayız. Bu bakımdan şapkayı önümüze alıp düşünmemiz gerekiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder