Osmanlı Devletinde Akıncı Ocağı - Aydın Serhad Ayebe

 
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk yıllarında görülen ve sınır boylarında gaza amacıyla saldırılar düzenleyen "Gaziler" zamanla akıncılara dönüşmüştür. Akıncı ocağı, Osmanlı devletinin sınır güvenliğini sağlamak için kurdukları askeri teşkilatın adıdır. Selçuklu devleti zamanında bunlara Uç Beyleri denirdi. Osmanlı devletinde Hıristiyan ülkelerle olan sınırların güvenliği Akıncı Ocağı denilen aileler tarafından sağlanıyordu, bunların başlıca görevleri düşman devletlere akınlar düzenleyip onların moralini bozmak, askeri ve ekonomik kaynaklarını çökertmekti. Akıncı beylerinin komutasında kalelere saldırı düzenlenir bu saldırılar sonunda kale yağmalanır ve ganimet alınarak geri dönülürdü.

Akıncı beyleri birçok Avrupa dillerini bilirlerdi bu sebeple düşman ülkelerine gider ve orduları hakkında bilgi toplarlardı kısaca istihbarat görevini yerine getirirlerdi. Akıncılar iyi birer binici olan atlılardan oluşurlardı, çok seri hareket etmelerinden dolayı bu unvanı almışlardı, belirli bir plan dahilinde yazın ve kışın akınlar gerçekleştirirler, mal ve esirlerle geri dönerlerdi. Akıncılar savaş zamanında ordunun keşif kolu hizmetinde de bulunup orduya yol açar ve düşmanın pusu kurmasına engel olurlardı, bunların yanında düşmanın işine yarayacak şeyleri imha etmek, yol güzergahında bulunan köprü ve geçitlerinin güvenliğini sağlamakta akıncıların görevleri arasındaydı.

Akıncılar sürekli orduya bağlı birliklerden değillerdi, bunlar sınır bölgelerinde otururlardı. Devlet akıncılara kışla tahsis etmez onlara maaş, silah ve teçhizat vermezdi. Akıncılar gereksinimlerini kendileri temin eder ve düşmandan aldıkları ganimetle geçinirlerdi. Akıncı olabilmenin şartları vardı, bunlar güçlü ve genç erkekler arasından seçilirlerdi. Her bir akıncı adayı imamı ya da köy kethüdasını veya dürüst birini kefil olarak göstermek zorundaydı. Akıncı beyleri padişah fermanı ile tayin olurlardı, sancakbeyi ve beylerbeyi rütbesiyle de birçok savaşa katılmışlardır. Akıncı kanununun esası onluk askeri teşkilatlanmaya dayanırdı yani bin akıncıyı bir binbaşı, yüz akıncıyı bir yüzbaşı ve on akıncıyı da bir onbaşı komuta ederdi. Düşman devletlere yapılan bir saldırının akın ismini alabilmesi için o saldırının bir akıncı beyi tarafından düzenlenmesi gerekiyordu, eğer akıncı beyi gitmezse ve gönderdiği birlik yüz kişiden fazla olursa bu akın Haramilik sayılırdı eğer birlikler yüz kişiden az iseler buna da çetecilik denirdi. Akınlardan ve haramilikte ele geçen esirler Pençik kanununa göre alınırdı fakat çetelerden alınmazdı.

Akıncılar toplu halde bir yerde bulunmayıp ayrı sınır bölgelerinde bulunurlardı her bölgenin akıncı beyi farklı olup, o bölgedeki akıncılar akıncı beyinin mensup oldukları aile isimleriyle anılırlardı. Osmanlı devletindeki en meşhur akıncı aileleri ise Bulgaristan da bulunan Gazi Mihal Bey ve oğulları, Bosna ve civarında Malkoçoğlu ailesi, Arnavutluk ve Dalmaçya da Gazi Evrenos Bey ve oğullarıdır. Akıncıların sayısı tam olarak bilinmemekle beraber 15. Yüzyılın ortalarında 40.000 civarında oldukları söylenir. Osmanlı devletinde akıncılık faaliyetleri 1595 senesine kadar güçlü bir şekilde devam etmiştir. Ancak veziriazam Sinan paşanın Eflak voyvodası Mihal’in isyanı harekatında mağlup olması üzerine Osmanlı ordusu Tuna nehri üzerindeki tahta köprüden geçerek geri çekilirken ve Sinan paşanın hatası yüzünden ordunun gerisinde kalan akıncılar, Mihal’in saldırısıyla büyük kayıplar yaşamıştır, bundan sonra devlet akıncılar yerine sınır kalelerinin korunmasında Serhad Kulu askerlerine önem vermiştir.

Yorumlar