Tutunamayanlar... Bu sözcüğü ne kadar çok kullanır olmuşuz. Hayatımızın bir parçasında başarısızlık, talihsizlik ya da kötü bir süreç veya hayal kırıklığı yaşamaya görelim. Hemen “Tutunamayan” oluveriyoruz. Eğer, tek başımıza değil de, arkadaş grubu veya benzeri bir kalabalık halinde isek, “Tutunmayanlar” biziz.
1970 Yılında Oğuz Atay, edebiyat dünyasına, eşine az rastlanır türden bir eserle giriş yapınca, üstelik bu eseri, daha ilk kez katıldığı edebiyat yarışmasında da ödül alınca (TRT Roman Ödülü), “Tutunamayanlar” hayatımıza girdi. Aydınımız, entelektüelimiz, okurumuz ve okumayı sevenlerimiz pek rağbet ettiler “Tutunamayanlar” romanına. Çünkü mizah da vardı bu romanda, dram da, tarih de, toplumun orta sınıfının hayatı da. Eserimizin kahramanı Selim, doğduğu andan itibaren “tutunamayan” idi. Doğduğu vakitlerde çok önemli tarihsel ve siyasal gelişmeler yaşanıyordu, fakat Selim bu gelişmelerin hiç birinde yoktu. Tıpkı arkadaşı Turgut gibi, tıpkı milyonlarca insan gibi.
Zaman ilerleyip, dönemler geçtikçe, Selim’in hayata karşı tutunamayışı da kendini hissettiriyordu. Gerek ruhsal, gerek fiziksel anlamda. Bundan dolayı olacak, yarı kabuslu rüyalar görüyordu Selim. Örneğin bir rüyasında, Atatürk, Hitler ve 2. Abdülhamit oturmuşlar, ülkedeki hal ve gidiş üzerine kafa yoruyorlardı. İşte tam bu noktadadır ki, Tutunamayanlar’ın tarihsel malzeme ve bundan istifade eden bir karakter zenginliği göze çarpıyor. Tutunamayanlar’ı çarpıcı bir eser haline getiren de budur kanımca. Yine, Tutunamayanlar’ın okuyucuda merak duygusu uyandıran nitelikte olmasının bir sebebi de okuyucunun, Selim’in iç dünyasına yönelik çözümlemelerinin, Selim’in arkadaşı Turgut’un, Selim’in intiharı üzerine harekete geçmesi ve O’nun intiharındaki sır perdesinin kaldırılmasını istemesidir.
Turgut, arkadaşı Selim’in yaşamını inceledikçe, O’nun hayatındaki karanlık noktaları aydınlığa kavuşturmak için çabalar ve büyük ölçüde başarılı olur. Fakat bu sürecin başında, hayatın getiri ya da götürülerini algılama ve yorumlamada, pozitif bir yaklaşım sergileyen Turgut, zaman içinde bu tutumunu koruyamaz ve “tutunamayan” olur. Turgut, etrafındaki insanlar ile olan ilişkisinde de, “tutunamayan” bir birey olarak karşımıza çıkar. Romanın ana karakterlerinden olan ve aydın bir kişi olarak gösterilen Süleyman Kargı ile Turgut arasında geçen diyaloglarda, “tutunamayışının” yansımalarını görürüz. Bu yansımalar bize aynı zamanda, gerek Turgut’un, gerek Süleyman Kargı’nın ve gerekse Selim’in, birer “aydın” olarak, toplum ile aralarındaki kopukluğu ve çelişkileri de gösterir. Sözünü ettiğimiz her üç kişilik de, gerek sahip oldukları yaşam standartları gereği, gerek hayatın akışı içinde olaylara karşı sergiledikleri tavırlar ve yaşam tarzları ile dünya görüşleri açısından, toplumun ne içinde, ne de dışında bir konumda bulunurlar. Bu konumu da onları “Tutunamayanlar” yapar. Bu durum özellikle Turgut’un zamanla, içsel bir dönüşüm sürecine girmesine yol açacaktır. Turgut, kendini törelerin, geleneklerin, topluma yerleşen ve toplumu gerileşme sürecine götüren törelerin yönettiğine karar vererek, gitgide yaşamın içinden kendisini soyutlayacak ve en sonunda bir trene binerek gözden kaybolacaktır. Ancak Turgut, trene bininceye kadar, önce yurt dışına çıkıyor ve bilimsel faaliyetlerine orada devam ediyor. Bulunduğu ülkedeki polisler, Turgut tarafından yazılan tüm kitapları ve yazıları hükümet emriyle topluyor. İşte sıradışı bir roman olan Tutunamayanlar’ın sıradışı sonu. Benden söylemesi, sakın Tutunamayanlara başlayıp, yarıda bırakmayın.. ;)
1970 Yılında Oğuz Atay, edebiyat dünyasına, eşine az rastlanır türden bir eserle giriş yapınca, üstelik bu eseri, daha ilk kez katıldığı edebiyat yarışmasında da ödül alınca (TRT Roman Ödülü), “Tutunamayanlar” hayatımıza girdi. Aydınımız, entelektüelimiz, okurumuz ve okumayı sevenlerimiz pek rağbet ettiler “Tutunamayanlar” romanına. Çünkü mizah da vardı bu romanda, dram da, tarih de, toplumun orta sınıfının hayatı da. Eserimizin kahramanı Selim, doğduğu andan itibaren “tutunamayan” idi. Doğduğu vakitlerde çok önemli tarihsel ve siyasal gelişmeler yaşanıyordu, fakat Selim bu gelişmelerin hiç birinde yoktu. Tıpkı arkadaşı Turgut gibi, tıpkı milyonlarca insan gibi.
Zaman ilerleyip, dönemler geçtikçe, Selim’in hayata karşı tutunamayışı da kendini hissettiriyordu. Gerek ruhsal, gerek fiziksel anlamda. Bundan dolayı olacak, yarı kabuslu rüyalar görüyordu Selim. Örneğin bir rüyasında, Atatürk, Hitler ve 2. Abdülhamit oturmuşlar, ülkedeki hal ve gidiş üzerine kafa yoruyorlardı. İşte tam bu noktadadır ki, Tutunamayanlar’ın tarihsel malzeme ve bundan istifade eden bir karakter zenginliği göze çarpıyor. Tutunamayanlar’ı çarpıcı bir eser haline getiren de budur kanımca. Yine, Tutunamayanlar’ın okuyucuda merak duygusu uyandıran nitelikte olmasının bir sebebi de okuyucunun, Selim’in iç dünyasına yönelik çözümlemelerinin, Selim’in arkadaşı Turgut’un, Selim’in intiharı üzerine harekete geçmesi ve O’nun intiharındaki sır perdesinin kaldırılmasını istemesidir.
Turgut, arkadaşı Selim’in yaşamını inceledikçe, O’nun hayatındaki karanlık noktaları aydınlığa kavuşturmak için çabalar ve büyük ölçüde başarılı olur. Fakat bu sürecin başında, hayatın getiri ya da götürülerini algılama ve yorumlamada, pozitif bir yaklaşım sergileyen Turgut, zaman içinde bu tutumunu koruyamaz ve “tutunamayan” olur. Turgut, etrafındaki insanlar ile olan ilişkisinde de, “tutunamayan” bir birey olarak karşımıza çıkar. Romanın ana karakterlerinden olan ve aydın bir kişi olarak gösterilen Süleyman Kargı ile Turgut arasında geçen diyaloglarda, “tutunamayışının” yansımalarını görürüz. Bu yansımalar bize aynı zamanda, gerek Turgut’un, gerek Süleyman Kargı’nın ve gerekse Selim’in, birer “aydın” olarak, toplum ile aralarındaki kopukluğu ve çelişkileri de gösterir. Sözünü ettiğimiz her üç kişilik de, gerek sahip oldukları yaşam standartları gereği, gerek hayatın akışı içinde olaylara karşı sergiledikleri tavırlar ve yaşam tarzları ile dünya görüşleri açısından, toplumun ne içinde, ne de dışında bir konumda bulunurlar. Bu konumu da onları “Tutunamayanlar” yapar. Bu durum özellikle Turgut’un zamanla, içsel bir dönüşüm sürecine girmesine yol açacaktır. Turgut, kendini törelerin, geleneklerin, topluma yerleşen ve toplumu gerileşme sürecine götüren törelerin yönettiğine karar vererek, gitgide yaşamın içinden kendisini soyutlayacak ve en sonunda bir trene binerek gözden kaybolacaktır. Ancak Turgut, trene bininceye kadar, önce yurt dışına çıkıyor ve bilimsel faaliyetlerine orada devam ediyor. Bulunduğu ülkedeki polisler, Turgut tarafından yazılan tüm kitapları ve yazıları hükümet emriyle topluyor. İşte sıradışı bir roman olan Tutunamayanlar’ın sıradışı sonu. Benden söylemesi, sakın Tutunamayanlara başlayıp, yarıda bırakmayın.. ;)
Yorumlar
Yorum Gönder