Yavuz Sultan Selim'in Şii'lik siyaseti - Aydın Serhad Ayebe

15. yüzyıl başlarında İran’da Şii inanışına dayalı bir devlet kuran Şah İsmail, büyük bir Şii propagandası yapmaya başladı. Bunlardan Şahkulu pek çok kimseyi şah tarafına çekmeyi başardı ve Kütahya’ya kadar ilerledi. 1512 de Nur Ali Halife Tokat ve civarını ele geçirerek Şah İsmail adına hutbe okuttu. Bu Kızılbaş ayaklanmaları, hasta, ihtiyar ve asker gözünde itibarı azalan Osmanlı padişahı 2. Bayezid’in, oğulları arasında taht için şiddetli bir rekabet ile aynı zamana denk gelir. Bu tarihlerde bu ayaklanmalara babasının aksine karşı çıkan ve yeniçerilerin desteğini de arkasına alan şehzade Selim, İstanbul’a girdi ve babasını tahtan indirip öldürerek, onun yerine geçti. Padişahlığının ilk dönemlerinde ağabeyleriyle taht sorunları yaşayan Selim, ağabeylerini de öldürdükten sonra, şehzadelik döneminde yarım kalan Şah ile olan mücadelesine devam etmek için doğu seferine çıktı. Bu arada Şiilik propagandası özellikle Doğu Anadolu ve İç Anadolu da yaşayan halklar arasında yüksek bir karşılık buldu, hatta bu bölgede yaşayan halklar bizde bu yayladan şaha gideriz diyerek, Şah İsmail taraftarı olduklarını belli ediyorlardı. Bu arada Şii propagandası saraya kadar girdi ve Şehzade Ahmed’in oğlu Murad Safevi devletine iltica etti. Sultan Selim bu şehzadeyi şahtan geri istediyse de şehzade geri gönderilmediği gibi giden elçi de öldürüldü. Bu durum sultan Selimin Safevi devleti üzerine yürümesinin gerekçelerinden bir tanesi oldu. Sultan Selim İstanbul müftüsünden ve Şeyhülislamdan Şah İsamail’in katli vaciptir fetvalarını da alarak, savaş hazırlıklarına başladı, sefere çıkınca önce Anadolu’da Şah İsmail taraftarı olan 40.000 kişiyi acımasızca katleden Sultan Selim, Anadolu da yorulan ordusunun bir bölümünü bıraktı bu sayede Anadolu’dan gelecek bir saldırının önüne geçmiş oldu. Sultan Selim hızlı bir yürüyüşle Çermük’e geldi, fakat Safevi ordusu hala görünmemişti. Buradan Şah İsmail’e hakaret dolu aşağılayıcı bir mektup gönderen Sultan Selim, mektupta günlerdir ülkesinde yürüdüğü halde Şahın ortaya çıkmadığını belirtiyordu. Öte yandan verdiği söze rağmen şahın meydanda görünmemesi, çorak arazide büyük sıkıntı çeken asker arasında hoşnutsuzluk doğurdu. Sultan Selim bu hoşnutsuzluğu çok sert bir şekilde idamlarla bastırdı ve bu olayların sonunda iki ordu Çaldıran ovasında karşı karşıya geldi. Piri Mehmed paşa dışındaki diğer devlet adamları, ordunun yorgun olduğunu belirterek dinlenilmesi taraftarıydılar ama Sultan Selim, ordusunda Şahı destekleyen paşalarında var olduğunu düşünerek, bir Şiilik propagandasının önüne geçmek için ordunun dinlenmesine müsaade etmedi, askerlerine hemen savaş düzeni aldırdı. Safevi ordusunda tüfek ve top kullanan birlikler yoktu bunu korkaklık olarak algılıyorlardı, karşılarında ise çok iyi tüfek ve top kullanan bir Osmanlı ordusu vardı. Bu yüzden Çaldıran savaşında toplarında etkisiyle Osmanlı ordusu Safevi ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Bu savaştan sonra Şah İsmail Tebriz’e kaçtı, Sultan Selim ise diğer devletlere fetihnameler göndererek bu savaşın sonucu herkese ilan etti, ve iki hafta sonra Tebriz’e girip adına hutbe okuttu. Şahın Horasan’dan Tebriz’e getirtmiş olduğu tüccarları, sanatkarları İstanbul’a gönderdi, Şah İsmail’le olan savaşına devam etmek isteyen Sultan Selim, onu tamamen yok etmek istediğini ilan etmişti fakat ordu çekilen sıkıntıların tekrar edilmesini istemiyordu, devlet adamlarıyla da konuşan Sultan Selim Amasya ya çekilerek kışı orada geçirdi. Bahar gelince Sultan Selim Safevi devleti yerine, dedesi olan Dülkadiroğulları beyi Alaüddevlenin üzerine yürüdü, çünkü Alaüddevle Sultan Selimin Safevi seferi sırasında ona karşı düşmanca bir tavır sergilemişti. Dulkadiroğulları beyliğinin ülkesini hızla istila eden Sultan Selim, İstanbul’a döndü ve ona karşı çıkanları şiddetle cezalandırdı. Çaldıran savaşı Anadolu tarihi için hem dini mezhep açısıdan hem de siyasi otorite açısından bir dönüm noktasıdır. Sultan Selimin, Şah İsmail’i bozguna uğratması Anadolu’da yaşayan Şii nüfusunda kontrolünün tamamen Sünni bir devlete geçtiğinin göstergesiydi ve Sultan Selim bu durumdan sonra Kürdistan vilayetlerinde yaşayan bütün Sünni ve Şii kesimini denetimi altına alarak buraların hızla Osmanlı mülkü haline getirilmesini sağladı

Yorumlar