Taziye Evi



Nedir taziye evi? Yas tutulan ev. 

Peki yası kim tutar? Yalnızca ev halkı mı? Acı, yalnızca kan bağı olanların acısı mıdır? 

Ben 11 yaşındayken üst komşumuzun eşi vefat etmişti. Aynı zamanda da sınıf arkadaşımın babasıydı. Taziye onların evindeydi, acı onların.. Fakat biz kendi evimizde televizyon açmaya âr etmiştik o zamanlar. Böyleydi benim çocukluğumun zamanları.. Oysa şimdilerde bu edeple ve nezaketle uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor yaşadığımız çağın.. Ne mi oluyor;

Bir sela okunuyor; içli, derin. Selanın son bulmasıyla vefat eden kişinin adı soyadı yankılanıyor cızırtılı hoparlörden. İsmi duyan herkes âhhlı vâhhlı ilk tepkisinden sonra cenazenin defin edilmesiyle taziye evine doğru yola çıkıyor. Kapıdan toplu bir selam vererek giriliyor ve Fatiha suresi okunuyor her girenle birlikte. Neyse ki en azından bu kadarını yapıyor birçoğu.. Daha sonra ölümün nasıl gerçekleştiğinden başlayarak bazen soru cevap şeklinde bazen iyi kötü anılarla yad ediliyor dünyadan göçüp giden kişi. Sonra...

İşte sonrası akıllara ziyan.. Sonra ne mi oluyor; Bir grup insan toplanıyor bir odaya. Kimi yaşlı, kimisi genç. Herkes bu anı beklemiş gibi birbirlerini görmenin mutluluğunu yaşıyor. Sarılmalar, öpüşmeler, ufak tefek espiriler. Özlem gidermek için ne de güzel denk gelmişler.. Sonra nihayet bir yer bularak oturuyor herkes. Yaşlıya saygıdan büyükler koltuklarda daha genç olanlar ve küçükler yerde minderlerde oturuyor. Ev halkı, acısıyla ayakta duramayacak vaziyette olsa bile, koltukta oturmak gelen misafirin hakkıdır. Saygı bunu gerektirir çünkü. Bir an biri hadi Kelime-i Tevhid çekelim merhum için diye öncülük ediyor. Tesbihler dağıtılıp besmeleler çekiliyor. Ve herkes tesbihin boncuğu adedince içinden tekrar ederek Kelime-i Tevhid çekmeye başlıyor. Kısa bir sessizlikten sonra birilerinin aklına yanında oturan kişiye ivedi sorması gereken bir şey geliyor. Kuvvetle muhtemeldir ki soru yöneltilen kişinin de aynı ivedilikle cevap vermesi gerekiyordur bu soruya. Fakat kelimei tevhid mühim olduğundan, bu görevi yerine getirmekten de geri durmuyorlar. Dillerde gündelik sözler ; ellerde onlarla aynı hızda boncuğu bir bir ilerleyen tesbihlerle bir süre devam ediyor bu durum. Sonra tesbihleri getiren kişi görevi bitmiş olan bu aksesuarları toplayarak yerine elinde tuttuğu Yasini Şerifleri dağıtıyor. İçlerinden biri sesli okuyor ve ötekiler takip ediyor sayfa sayfa. Okuyan kişi kelimelerin yarısını yutup yarısını yanlış telafuz ederek bir an önce bitirme telaşıyla hızlıca okurken, takip edenlerden bazıları ise Kur'an-ı Kerim okumanın sünnet dinlemenin ise farz olduğu ayetini unutarak gelişigüzel başlayan bir konu üzerinden muhabbete tutuşuyor.

Nihayet dini vazifelerin bu kısmı tamamlandığına göre artık herkes bir şekilde bahsi geçen konuya dahil olabilir. Hele konu komikli bir konuysa tadından yenmez. Kahkahalar, gülücükler havalarda uçuşuyor. Öyle ya ev halkına moral vermek de gerekir. Ağlamakla helak ederler yoksa kendilerini.. Derken içeriden sini üzerinde içleri yemekle dolu olan onlarca pet tabakla birileri giriyor içeri. Yemek faslı da başlamıştır. Büyük bir uğultuyla birer ikişer dağıtılan yemek tabakları ve 'hadi sende ye, merhumun ruhuna gitsin' nidalarıyla başlayan bu fasıl; yemeğin yanına biten kolasını tazeletenlerin, etli kısımlarından yiyerek gerisini bırakanların, karınca misali bir de yuvasına yemek taşıyanların hengamesiyle son buluyor. Oysa ev halkı daha bir lokma koyamamıştır ağzına. Elbette koyamazlar, burası taziye evidir ve acısı bu kadar taze olan ev halkının yemek yediği nerede görülmüştür ki..

Yemek faslından kısa bir süre sonra iki elinde tuttuğu; bu kez içinde çay, kola, meyvesuyu bardakları  bulunan tepsiyle biri giriyor içeri. Tıkabasa yenilen bu yemeğin üzerine çay da iyi gider hani. Hazımsızlığı azaltır hem. Tüh! getiren kişi demli mi yapmış, hiç vakit kaybetmeden açtırmak gerekir çayları. Yoksa çarpıntı yapar alim Allah.. Hatta birkaç tanesine de limon eklettirilse iyi olur, bağışıklık sistemini korumak elzemdir çünkü. 

Ev halkının genç kızları ve delikanlıları acılarını bir tarafa bırakarak büyük bir vazife aşkıyla gelenlere hizmet edip mutfaktaki bulaşık kısmını da hallettiklerine göre yapılacak pek bir şey de kalmamıştır. Hem zaten ev halkının yalnızlığa alışması için de uzun süreli oturmamak gerekir. Coşkulu bir vedayla kalkılır, herkesle sarılıp öpüşülüp kapıya doğru yol alınır. Eğer ev halkının ihmali sonucu kapıya konulan terlikler kaybolmadıysa günü güzel bitirmenin gururuyla evin yolu tutulur.. Ve sonnn.. 

Harika bir hikayeydi öyle değil mi? Değil aslında. Ne yazık ki bu bir hikaye değil. Bu, acı bir gerçek. Taziye evlerinin geldiği son durum. Edepten, hâyâdan uzak. İnsanlıktan uzak.. 

Yorumlar