Toprağın İnsanları



Eli nasır tutanın eline kurban olayım..
Yüreğinin sıcağını yüzüne pay edene.
İçinin yedi rengini semaya benzetene.
İki kaburga kemiğinin altına kırlangıç yuvası kondurana.
Kurban olayım, 
Merhametini topraktan alana..
..

Bir buğday tarlasında, sıcaktan çatırdayan başakların ortasında açtım ben gözümü dünyaya. Annemin yanaklarındaki güneş kavruğunu ilk o gün gördüm. Babamın alnından ayak ucuna kadar dökülen terini.. Ekmeğin emekten yapıldığını o gün bildim. Doğdum, toprağa değdi elim annemin memesinden evvel. Annem, toprağın diliyle konuştu ilk kez benimle. Toprağın bir dili olduğunu ben o gün öğrendim. Az biraz büyüdüm, karıncalarla dost oldum, buğdayı taşıdım yuvalarına. Rızkımdan rızıklandırdım yerlerin yegane hükümdarını. Kurumuş ekin sapları oldu başımı koyup derin uykulara daldığım ilk yastığım. Çamurdan örme oyun evimi yine o saplarla kuşattım. Çatı yaptım üzerine, yuva kıldım. 

Sonra büyüdüm, epey büyüdüm. Elimin iş tutacağı yaşlara geldim. Bir elimde orak bir elimde buğday başakları, saplarından köklerini ayırırken hiçbir yerimi kesmeden, kanatmadan ekin derebilmeyi öğrendim. Annemin yanaklarındaki güneş kavruğunun, babamın ayak ucundan çıkan terininin üstüne kana kana yandığım susuzluğumu da ekledim, öyle sırtladım tarladan topladığım binbir emeğimi. Topladıkça sap yığınlarından oluşan koca bir höyük belirdi gözümün önünde. Durdum, gölgesinde soluklandım. Bir bitişin yeni bir başlangıcından önce. 
Sapın samana dönüşmesini, buğday tanelerinin ayrı ayrı bir oyuktan geçişini ve bunu sadece bir makinenin yapmasını hayranlıkla izledim yine ilk günkü gibi.Oysa ne çok harman zamanı olmuştu bu koca tarlada..Ben ise gün doğumunun gün batımına bu kadar benzediğini ilk kez o tarlada görmüştüm. Sonra saman çuvallarının üstüne uzanıp anızlarla dolu tarlayı bıraktım öylece en geride.. Veda etmeden; 'görüşmek üzere' dileklerimle.. 

Geldim, döktüm buğdayları önüme; eledim, temizledim, yıkadım. Koca kazanlarda kaynattım emeğin kokusu dünyayı sarsın diye. Onlar pişti, ben ellerimi izledim ateşin gölgesinde. Aldım güneşe serdim. Kuruttum. Önce kuşlar aldı nasibini, sonra ben.. Döktüm büyükçe bir sininin üstüne. Çöpünü, pisini ayıkladım, temizledim, güzel olanı güzelleştirdim kendimce. Taş değirmen döndükçe o orada devindi, ben dünya değirmeninde. Ezildik, küçüldük, ufalandık ikimiz de..
Sırtlandım çuvalları, getirdim güneşe kavuşturdum yine. Güneş alır onun çiğliğini, yakar, kavurur. Hamlığından eser kalmaz diye.. Sonra bir rüzgar esti; doğruldum bu kez, onca zaman eğilmişken emeğimin önünde.. İnce ince döktüm yukarıdan aşağıya taneleri. Rüzgar son kez ayırdı kepeğinden, tozundan. Adı bile değişti. Ben o bulguru aldım kaynattım tencerede. Biraz yağ, biraz tuz. Başkaca bir şey yok. Yetti de. 

Döndüm yine ellerime baktım. Toprağa dokunan ve bir ömür toprağa dokunacak olan ellerime. Öptüm, göğsüme bastırdım. Ve şükrettim Allah'a.. 

Yorumlar