Kayıp Rüzgarın Peşinde

Bir varmış, bir yokmuş. Uzak bir vadide, rüzgârın neredeyse hiç durmadığı, ağaçların yapraklarının sürekli hışırdadığı bir köy varmış. Bu köyde küçük bir çocuk yaşarmış; adı Cem’miş. Cem, rüzgârı çok severmiş. Her sabah kalkınca penceresini açar, yüzünü rüzgâra tutar, saçlarının dalgalanışını izler ve içini derin bir mutluluk kaplarmış. Ama bir sabah, köydeki rüzgâr tamamen kaybolmuş. Ağaçlar hareketsiz, çiçekler donmuş, köy sessizleşmiş.

Cem, bu sessizliği duyunca çok üzülmüş. Koşarak babasına gitmiş:
— “Baba, rüzgâr gitmiş! Bugün hiçbir yaprak bile kıpırdamıyor!”
Babası, Cem’in telaşlı yüzüne bakıp gülümsemiş:
— “Evlat, rüzgâr bazen kendi yolunu çizer. Ama eğer istiyorsan onu bulmaya gidebilirsin. Belki sen rüzgârı tekrar geri getirebilirsin.”

Cem hemen hazırlanmaya başlamış. Sırtına küçük bir çanta almış, içine annesinin verdiği ekmeklerden koymuş ve eline eski bir pusula almış. Büyük bir cesaretle vadinin çıkışına doğru yürümüş. Daha ilk adımında, yolda bir sincabın sıkıştığını görmüş. Sincap, rüzgâr olmadan dallar arasında dengede duramıyormuş. Cem onu nazikçe kurtarmış. Sincap, ona teşekkür etmiş:
— “Sen cesur bir çocuksun. Rüzgârı bulmaya giden yolculukta sana rehberlik edebilirim.”

Beraber yürümeye başlamışlar. Yolculuk boyunca karşılarına bir dere çıkmış. Dere o kadar hızlı akıyormuş ki Cem ve sincap geçmekte zorlanmış. Tam ne yapacaklarını düşünürken, suyun üstünde parlayan minik bir balık zıplamış ve demiş ki:
— “Beni takip edin! Bu dereyi geçmenize yardım ederim.”

Cem ve sincap, balığın gösterdiği taşların üstünden sıçrayarak karşıya geçmişler. Yolculuk boyunca Cem birçok yeni arkadaş edinmiş: Dağlarda yaşayan konuşan bir baykuş, vadide yuva yapmış bir aile kuşu ve rüzgârın kaybolmasına üzülmüş küçük bir tavşan. Her biri, Cem’in cesaretine ve iyiliğine hayran kalmış ve ona yolları göstermiş.

Bir süre sonra, Cem ve arkadaşları dev bir ormanın kenarına gelmişler. Orman o kadar yoğummuş ki içerisi karanlık ve sessizmiş. Ağaçlar gökyüzünü neredeyse tamamen kapatıyormuş. Cem biraz korkmuş, ama sincap ve diğer hayvanlar onu cesaretlendirmiş. Ormanın derinliklerine girdiklerinde, büyük bir gölün kenarına varmışlar. Göl öyle durgunmuş ki Cem kendi yansımasını suya bakarak görmüş. Tam o sırada gölden bir ses gelmiş:
— “Hoş geldin, küçük cesur. Beni bulmak kolay değil. Rüzgârımı geri almak istiyorsan önce kalbini ve sabrını test edeceksin.”

Ses, gölde yaşayan yaşlı bir su perisine aitmiş. Su perisi, Cem’e üç görev vermiş:

  1. Gökyüzüne uzanan en yüksek ağaca tırmanacak ve oradaki rüzgâr tohumunu alacak.

  2. Derin bir mağarada sıkışmış fırtına bulutunu serbest bırakacak.

  3. Gecenin ortasında kaybolmuş küçük bir rüzgâr tanesini bulacak ve ona yol gösterecekmiş.

Cem, perinin verdiği görevleri kabul etmiş. İlk olarak en yüksek ağaca tırmanmış. Yol boyunca dallar sarkıyor, küçük maymunlar oyun oynuyormuş ve bazen Cem’in yolunu kesiyormuş. Ama Cem, sabır ve nazik sözleriyle onların güvenini kazanmış ve ağacın tepesine varmış. Orada, parlayan bir tohum bulmuş: rüzgâr tohumunu. Tozu eline almış ve nazikçe sırt çantasına koymuş.

İkinci görevde, Cem derin bir mağaraya gitmiş. Mağara karanlık ve soğukmuş. İçeride devasa bir fırtına bulutu sıkışmış. Bulut hırçınmış, patlamak üzereymiş. Cem korkmuş ama yavaşça ona yaklaşmış, nazikçe konuşmuş:
— “Korkmana gerek yok. Sadece özgür olmak istiyorsun, değil mi? O zaman gel ve gökyüzüne dön.”

Bulut Cem’in sözlerine inanmış ve yavaşça mağaradan çıkıp gökyüzüne yükselmiş. Cem’in kalbi mutlulukla dolmuş; hem bulutu serbest bırakmış hem de rüzgârın bir parçasını geri kazanmış.

Üçüncü görevde, Cem gecenin ortasında minik bir rüzgâr tanesini bulmak için vadide dolaşmış. Tanesi hüzünlüymüş, çünkü diğer rüzgârlarla yollarını kaybetmiş. Cem ona nazikçe yaklaşmış, öyküsünü anlatmış ve birlikte diğer rüzgâr arkadaşlarının olduğu gökyüzüne doğru uçmuşlar.

Tüm görevleri tamamladıktan sonra, Cem elindeki rüzgâr tohumunu gökyüzüne bırakmış. Hemen rüzgâr yeniden esmeye başlamış, ağaçlar sallanmış, çiçekler dans etmiş ve köy yeniden hayat bulmuş. Cem, evine dönerken yolda tüm hayvan dostları ona veda etmiş.

Köye vardığında herkes hayret etmiş. Rüzgârın yeniden estiğini görünce sevinçle bağırmışlar. Cem gülümseyerek demiş:
— “Bazen rüzgâr kaybolur ama cesaret ve iyilikle her şeyi geri getirebilirsin.”

O günden sonra Cem, her rüzgâr estiğinde arkadaşlarını, maceralarını ve cesaretini hatırlamış. Küçük bir çocuk, bir vadide kaybolan rüzgârı geri getirerek herkesin kalbine bir umut ışığı olmuş.

Bir varmış, bir yokmuş, rüzgâr hep esmiş…

Yorumlar