
Yıldızın gözyaşları gökyüzünden düşer, ışıldayan taşlara dönüşürdü. İnsanlar bu taşları “dilek taşı” diye bilirdi. Bir çocuk onu bulup dilek dilediğinde, Liora’nın kalbi biraz hafiflerdi.
🌙
Bir gün, yeryüzünde yaşayan Deniz adında küçük bir çocuk, gökyüzüne bakarak iç çekti. Çünkü annesi hastaydı ve köyde hiçbir hekim ona çare bulamıyordu. Deniz’in gözlerinden yaşlar aktı. O sırada gökyüzünde Liora bu gözyaşlarıyla titredi ve parlak bir taş yeryüzüne düştü.
Deniz taşı bulduğunda ışıldıyordu. Taşı ellerine alıp kalbinden diledi:
— “Ne olur, annem iyileşsin.”
Ama dilek hemen gerçekleşmedi. Taş sadece hafifçe parladı ve sonra sönükleşti.
🌠
Ertesi gece Deniz gökyüzüne baktığında Liora’nın parlamadığını fark etti. Yıldız solmuş gibiydi. O sırada bir ses duydu:
— “Kuyruklu yıldızın gözyaşları tükeniyor. Onu kurtarmazsan, dileklerin ışığı da yok olacak.”
Bu sesi yalnızca Deniz duyuyordu. Sesi takip etmeye karar verdi.
🌿Deniz ormana girdiğinde karşısına dev bir kaplumbağa çıktı. Kaplumbağa yavaş sesle konuştu:
— “Gökyüzüne çıkmak istiyorsun biliyorum. Ama yolu bilmiyorsun. Önce şunu öğren: Acele edenler yıldızlara ulaşamaz.”
Deniz sabırsızdı ama kaplumbağayı dinledi. Kaplumbağa ona küçük bir pusula verdi.
— “Bu pusula sana yol göstermez, sadece kalbinin yönünü hatırlatır.”
Deniz pusulayı alıp yoluna devam etti.
🌠Yolda köyden tanıdığı bir çocuk, Emir, karşısına çıktı. Emir, Deniz’in elindeki taşı fark etti.
— “O taşı bana ver! Onunla ben dilek dileyeceğim.”
Deniz reddetti. Emir öfkeyle taşı kapmaya çalıştı ama taş aniden parladı ve Emir’in ellerini yakar gibi ışık saçtı. Emir korkup geri çekildi. O anda Deniz anladı: Bu taş sadece saf bir dilekle parlıyordu.
Emir kıskançlığından arkadan bağırdı:
— “Asla yıldızlara ulaşamayacaksın!”
Ama Deniz vazgeçmedi.
🌿Yüksek dağa tırmandığında birden fırtına çıktı. Gök gürlüyor, yağmur yağıyordu. Yağmurun içinden küçük periler belirdi. Saçları bulut gibi, gözleri şimşek gibi parlıyordu.
Periler cıvıldadı:
— “Bizi yenmek için kılıca değil, sabra ihtiyacın var.”
Periler Deniz’in yolunu kapattı. O da annesini düşündü, pusulayı eline aldı. Kalbini sakinleştirdi. Öfkeye kapılmadı, sadece bekledi. Bir süre sonra fırtına hafifledi, periler gülerek kayboldu.
🌠Dağın zirvesinde, gökyüzüne açılan dev bir mağara vardı. İçeri girdiğinde karşısına siyah pelerinli, kem gözlü bir adam çıktı: Yıldız Avcısı.
Adam kükredi:
— “Kuyruklu yıldızların gözyaşlarını toplamak benim işim! İnsanların dileklerine ihtiyacı yok. Yıldızların ışığını ben saklarım!”
Deniz korktu ama taşını sıkıca tuttu. Taş parlak bir ışık saçtı. Yıldız Avcısı ona saldırmak için karanlık bir zincir savurdu. Deniz taşla zinciri tuttuğunda taş kırılacak gibi oldu.
O anda pusula parladı. Deniz’in kalbinden tek bir cümle çıktı:
— “Ben yıldızları paylaşmak için istiyorum, bencilce sahip olmak için değil!”
Taş birden gökyüzüne fırladı. Liora, yani kuyruklu yıldız, gözyaşlarını yeniden kazanıp ışıl ışıl parladı. Yıldız Avcısı bağırarak karanlığa karıştı.
🌙Deniz gözlerini açtığında kendini köyünde buldu. Annesi yatağında doğrulmuş, gülümsüyordu. Hastalığı geçmişti. Köy halkı bu mucizeye şaştı. Emir bile Deniz’in yanına geldi ve utangaç bir şekilde,
— “Ben de seninle gökyüzünü seyretmek istiyorum.” dedi.
O günden sonra ne zaman bir çocuk saf kalple dilek dilese, gökyüzünde Liora’nın kuyruğu ışıldar, bir an için tüm dünya aydınlanırdı.
Yorumlar
Yorum Gönder