
Denizlerin en küçük balığı olan Mavi, bu koyu çok merak edermiş. Mavi küçücük bedeniyle sürünün en arkasında yüzer, hep diğer balıklara yetişmek için çabalarmış. Ama bir gün kendi kendine düşünmüş:
“Ben küçük olabilirim ama merakım çok büyük. Belki de gizli koya ulaşabilirim.”
Mavi yola koyulmuş. Önce yosunlarla dolu bir koridordan geçmiş. Yosunlar ona kollarını uzatıp “Nereye gidiyorsun küçük balık?” diye sormuşlar. Mavi gülümseyerek cevap vermiş:
“Gizli Koy’a gidiyorum. Belki orada bana uygun bir yer bulurum.”
Yosunlar onun cesaretine hayran kalmış ve yolu açmışlar.
Biraz ilerleyince karşısına kocaman bir yengeç çıkmış. Kıskaçlarını açarak “Buradan kimse geçemez!” diye bağırmış. Mavi korkmuş ama aklına bir fikir gelmiş. Yengece nazikçe gülümseyip şöyle demiş:
“Ben sana dokunmam, sen de bana dokunmazsan ikimiz de mutlu oluruz. Ben sadece yolumu arıyorum.”
Yengeç, küçük balığın bu sözlerini duyunca gülmüş. “Sen kocaman balıklardan bile akıllısın.” demiş ve yolunu açmış.
Mavi daha da derinlere yüzmüş. Derinlerde parlayan ışıklar görmüş. Bunlar minik deniz fenerleriymiş! Aslında küçük denizatıları, karanlıkta kaybolmasınlar diye vücutlarını ışıklandırıyormuş. Mavi onlara yaklaşmış, onlar da onun yolunu aydınlatmış.
Sonunda Mavi, Gizli Koy’a varmış. Aman Allah’ım! İçeride öyle güzellikler varmış ki! Kayaların üstünde rengârenk mercanlar parlıyormuş. Etrafında gökkuşağı gibi balıklar dolaşıyormuş. Koyun ortasında büyük bir inci duruyormuş, etrafı pırıl pırıl ışık saçıyormuş.
Renkli balıklar Mavi’ye yaklaşmış ve demişler ki:
“Burası cesur ve iyi kalpli balıkların yeri. Sen küçük olabilirsin ama kalbin çok büyük. O yüzden artık burası senin de yuvan.”
Mavi çok mutlu olmuş. Artık kendisini küçük hissetmiyormuş. Çünkü anlamış ki cesaret ve iyilik, büyüklükten daha önemlidir. O günden sonra Mavi, Gizli Koy’un en sevilen balığı olmuş.
Ve denizlerde herkes onun hikâyesini anlatır olmuş: Küçücük balık, kocaman bir kalple Gizli Koy’un sırrını açığa çıkarmış.
Bir varmış, bir yokmuş, denizler hep varmış…
Yorumlar
Yorum Gönder